|
||||
|
Makale:
YABANCI UNSURLU BOŞANMA DÂVALARINDA TÜRK MAHKEMELERİNİN MİLLETLERARASI YETKİSİ
Bülent Çiçekli·
Giriş
Parg. 1. Yabancılık unsuru taşıyan boşanma dâvaları[1], hem teorik açıdan, hem de uygulama açısından büyük önem arz etmektedir. Devletler Özel Hukukunun hemen bütün meselelerinin boşanma dâvalarında söz konusu olduğuna çeşitli yazarlar işaret etmektedir.[2] Gerçekten, yabancı unsurlu boşanma dâvaları, hem milletlerarası yetkiyi, hem kanunlar ihtilafını, hem de mahkeme kararlarının tanınması ve tenfîzini[3] ilgilendirmektedir. Ancak, bu çalışmada, esas itibariyle, boşanma dâvalarında mahkemelerin milletlerarası yetkisi üzerinde durulacaktır.
Parg. 2. Boşanma dâvalarında mahkemelerin milletlerarası yetkisi, Türk Devletler Özel Hukuku açısından, sadece yabancıları ilgilendirmesi yönüyle değil, bundan daha önemli olarak Türk vatandaşlarını ilgilendirmesi sebebiyle de, üzerinde durulması gereken bir konudur. Yurtdışında ve özellikle Avrupa ülkelerinde artan Türk varlığı[4] ve bunların zaman içinde bu ülkelerde yerleşmeleri ve orada evlilikler yapmaları neticesinde tabii olarak ortaya çıkan boşanma olayları, bu tür boşanma dâvalarında Türk ve yabancı mahkemelerin milletlerarası yetkisi sorununu mahkemelerin önüne taşımaktadır.
Parg. 3. Bu çalışmada esas itibariyle Türk mahkemelerinin yabancı unsurlu boşanma dâvalarındaki milletlerarası yetkisi inceleme konusu yapılmakla birlikte, yabancı mahkemelerin milletlerarası yetkisi sorununun da ortaya çıkması kaçınılmazdır. Mahkemelerin yargı yetkisi ve milletlerarası yetki konusunda her ülkenin iç hukukunun belirleyici olması tabiidir.[5] Yabancı unsurlu boşanma dâvalarında Türk mahkemelerinin yetkisi konusu, hem genel[6] ve özel yetki kuralı[7], hem de tâli (tamamlayıcı) yetki kuralı[8] açısından incelenmektedir. Bu kapsamda, mahkemelerin milletlerarası yetkisinin doğumunda bir esas olarak kullanılan ikâmetgâh (yerleşim yeri) kavramı ve bunun tespitine ilişkin sorunlar üzerinde durulmaktadır. Özellikle, yabancıların Türkiye’de ve Türklerin yabancı ülkelerde ikâmetgâhlarının tespiti konusunda Türk mahkemelerinin yerleşik uygulamaları eleştirel bir şekilde irdelenmektedir.
1. Yabancı Unsurlu Boşanma Dâvalarında Yetkili Mahkeme
Parg. 4. Boşanmada yargılama usûlünün, lex fori olarak, Türk hukukuna tâbi olduğu doktrinde oybirliğiyle kabul edilmektedir.[9] Yabancı unsurlu dâvalarda yargılamaya ilişkin sorunların hâkimin kanununa tâbi olduğu yargısal içtihatta şöyle ortaya konmaktadır: “Yabancı unsurlu dâvalarda, yargılamaya ilişkin sorunlar hâkimin kanununa tâbidir (lex fori). Bu kural devletin yargı organları yolu ile ülkesi üzerindeki hâkimiyetini gösterir. Mahkemelerin yargılamayı kendi kurallarına göre yapması işin tabii sonucudur.”[10]
Parg. 5. Bu yüzden, mahkemenin milletlerarası yetkiye sahip olup olmadığı ve bu yetkiye ilişkin itirazların ileri sürülmesi, şekli, zamanı ve sonuçları hâkimin kanununa tâbidir.[11] Türk hâkimi, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına göre tâyin edecektir (Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK), m. 27). İkâmetgâh (yerleşim yeri) ise, bu yetkinin tâyininde başlıca kriter olarak kullanılmaktadır. İkâmetgâhın tespiti de, yetki de olduğu gibi, bir usûl sorunudur ve hâkimin hukukuna göre tespiti gerekecektir.[12]
1.1. Genel ve Özel Yetkili Mahkeme
Parg. 6. Mahkemelerin milletlerarası yetkisinin nasıl belirleneceği konusu bazı ülke hukuklarında bağımsız ayrıntılı yasal düzenlemeye tâbi tutulmuştur. Türk hukuku ise, konuyu iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına havale etmiştir. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesi bu konudaki genel kuralı koymuştur: “Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tâyin eder”. Böylece, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin doğumu, iç hukuk açısından yetkili bir mahkemenin bulunması şartına bağlanmıştır. Diğer bir ifadeyle, yer itibariyle yetkili bir mahkemenin varlığı milletlerarası yetkinin doğumu için yeterli ve gerekli bulunmaktadır.[13]
Parg. 7. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin yaptığı gönderme gereğince, iç hukukta genel yetkili olan dâvalının ikâmetgâhı mahkemesi (Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu (HUMK), m. 9/1) yabancı unsurlu dâvalarda da genel yetkili mahkeme olmaktadır.[14] Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 9. maddesinin 1. fıkrasına göre:
Parg. 8. “Her dâva, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte dâvalının Türk Kanunu Medenîsi gereğince ikâmetgâhı sayılan yer mahkemesinde görülür. Dâvalının ikâmetgâhı belli değilse, dâvaya Türkiye’de son defa oturduğu yer mahkemesinde bakılır.”[15]
Parg. 9. Bu kural gereğince, hukuki ve ticari bütün konularda prensip olarak dâvalının ikâmetgâhının bulunduğu yer mahkemesi (actor sequitor forum rei) milletlerarası yetkiye sahip olacaktır. İkâmetgâh esası sadece gerçek kişiler aleyhine açılacak dâvalar için değil, tüzel kişiler aleyhine açılacak dâvalar için de genel milletlerarası yetkiyi belirleyen bir esastır.[16]
Parg. 10. Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 9. maddesinin 3. fıkrası da, boşanma dâvaları açısından ayrıca yer itibariyle yetkili mahkeme konusunu düzenlemektedir. Buna göre, ”Boşanma ve ayrılık dâvalarında yetkili mahkeme, dâvacının ikâmetgâhı veya eşlerin dâvadan evvel son defa altı aydan beri oturdukları yer mahkemesidir.” Buna göre, yabancılık unsuru taşıyan boşanma dâvalarında milletlerarası yetkinin belirlenmesinde öncelikli olarak başvurulacak kural, Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu m. 9/3’de yer alan bu yetki kuralı olmaktadır.[17]
Parg. 11. Diğer taraftan, boşanma dâvalarında yetki konusunu düzenleyen yeni Medeni Kanununun (MK) 168. (eski 136) maddesi ise şu şekildedir, “boşanma veya ayrılık dâvalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya dâvadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.”[18]
Parg. 12. Yetki kurallarını kamu düzenine ilişkin ve kamu düzenine ilişkin olmayan yetki kuralları[19] olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.[20] Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu, hangi yetki kurallarının emredici nitelik taşıdığını ve dolayısıyla kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça belirtmemiştir. Bir yetki kuralının kamu düzenine ilişkin olup olmadığı, ilgili kanun hükmündeki ifadenin mutlak olup olmaması ve o yetki kuralının konuluş amacına göre belirlenmektedir.[21]
Parg. 13. Bu yüzden, boşanma dâvalarında yetkinin kamu düzenine ilişkin olup olmadığı konusu tartışmalıdır. Doktrin, yukarıdaki iki özel yetki kuralının kamu düzenine ilişkin olduğu ve bu sebepten hâkim tarafından resen dikkate alınması gerektiği düşüncesindedir.[22] Yine bir görüşe göre, boşanma dâvalarına ilişkin yetki kuralları kamu düzenine ilişkin olmakla birlikte, kesin olmayan yetki kurallarıdır.[23] Zira, iki tane yetkili mahkeme vardır (MK, m. 168; Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu, m. 9/III). Dâvacı, dâvasını bu iki mahkemeden (genel ve özel yetkili) birinde açmak hususunda bir seçim hakkına sahiptir.
Parg. 14. Bununla birlikte, kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralları ile kamu düzenine ilişkin olmakla beraber kesin olmayan özel yetki kurallarının (Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu, m. 9/3 ve MK, m. 168) genel yetkili mahkeme olan dâvalının ikâmetgâhı mahkemesinin (Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu, m. 9) yetkisini kaldırmayacağı ifade edilmiştir.[24] Yargıtay, boşanma dâvalarında yetki kurallarının kamu düzeni ile ilgili olmadığını ve ilk itiraz yoluyla yetkisizlik itirazı ileri sürülmedikçe mahkemenin kendiliğinden yetkisizlik kararı veremeyeceğini kabul etmektedir.[25] Bunun bir sonucu olarak, dâvalının, mahkemenin yetkisine Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 23. maddesi gereğince esasa cevap süresi içinde itiraz etmemesi durumunda, Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu m. 9/1 ve 3’e göre yetkisi bulunmayan bir yer mahkemesinin de yetkili hale gelmesi mümkündür.[26]
Parg. 15. Yabancı unsurlu boşanma dâvaları açısından yeni Medenî Kanunun 168. maddesinin Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu m. 9/III ile olan ilişkisini incelemekte fayda vardır. Her iki hüküm de yabancı unsurlu boşanma dâvalarında yetkili mahkeme konusunu birbirine benzer şekilde düzenlemektedir. Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu m. 9/III’ün ilgili kısmında yetkili mahkemeler arasında “dâvacının ikâmetgâhı” mahkemesi de yer almaktadır. Önceki Medeni Kanunun 21. maddesinde, “kocanın ikâmetgâhı karının ikâmetgâhı addolunur” hükmü mevcuttu. Buna paralel olarak, kadının açacağı boşanma dâvasındaki yetkili mahkemenin kocanın ikâmetgâhı mahkemesi olduğu uygulamada benimsenmişti.[27] Yeni Medeni Kanunun 21. maddesi ise, kadın erkek eşitliği düşüncesinden hareketle, böyle bir hükme yer vermemiştir.
Parg. 16. Yeni Medeni Kanunun 168. maddesinde ise, “eşlerden birinin yerleşim yeri”, yetkili mahkemeler arasında sayılmaktadır. Yeni yasal durum itibarıyla, eşlerin yerleşim yeri (ikâmetgâhı) tabii olarak aynı olabilmekle birlikte,[28] bu zorunlu yasal bir ilişkilendirmeden kaynaklanmamaktadır. Her halükârda, yeni Medeni Kanunun 168. maddesi anlamında eşlerden (herhangi) birinin yerleşim yeri ifadesi, Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 9/I’deki dâvalının ikâmetgâhı ve 9/III’deki dâvacının ikâmetgâhı mahkemesini kapsayıcı bir anlama sahiptir.
Parg. 17. Netice olarak, yabancılık unsuru taşıyan boşanma dâvalarında Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin doğabilmesi için, kural olarak, eşlerden birinin ikâmetgâhının veya eşlerin dâvadan önce son olarak altı aydan beri oturdukları yerin Türkiye’de bulunması[29], ya da Türkiye’nin herhangi bir yerinde açılan boşanma dâvasına dâvalı eşin yetki yönünden ilk itirazda bulunmamış olması gerekli ve yeterlidir.
Parg. 18. Milletlerarası yetkinin belirlenmesinde yer itibariyle yetki kaideleri uygulanırken, dâva taraflarının Türk vatandaşı veya yabancı olması, ilke olarak, rol oynamaz.[30] Bununla birlikte, aşağıda daha ayrıntılı olarak görüleceği üzere, Türk vatandaşlığına bağlı olarak da, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi tesis edilebilmektedir (Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun, m 28). Bu özel yetki tesisinin amacı, kişi hallerine ilişkin olaylarda Türk vatandaşları için daima yetkili bir Türk mahkemesinin bulunmasını sağlamaktır.[31] Diğer taraftan, yabancı uyruklu karı-kocanın Türk mahkemelerinde boşanma dâvası açabileceği uygulamada da kabul edilmektedir.[32]
1.2. Türklerin Kişi Hallerine İlişkin Dâvalarda Yetkili Mahkeme
Parg. 19. Az yukarıda vurgulandığı üzere, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini tâyin eden yer itibariyle yetki kurallarında tarafların vatandaşlığı, ilke olarak, rol oynamaz. Zira, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesi, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına bağlamış ve iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları da vatandaşlığı bir kriter olarak benimsememiştir.
Parg. 20. Ancak, Türklerin kişi hallerine ilişkin dâvalarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenleyen Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 28. maddesi ise, tam tersine vatandaşlık esasını baz almıştır. Tâbiiyetin milletlerarası yetki esası olarak kabul edilmesinin isabetli bir çözüm olmadığı doktrinde haklı olarak vurgulanmıştır.[33] Böyle bir çözümde, yetki, uyuşmazlığın unsurları bakımından objektif bir şekilde irtibat halinde olduğu yere göre değil, hukuki olmaktan çok siyasi bir mahiyet arz eden sübjektif bir tercihe göre tâyin edilmektedir.
Parg. 21. 28. maddeye göre, “Türkiye’de ikâmetgâhı bulunmayan Türk vatandaşlarının kişi hallerine ilişkin dâvaları, ikâmet ettikleri ülke mahkemesinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili mahkemede, bulunmaması halinde ilgilinin sâkin olduğu yer, Türkiye’de sâkin değilse Türkiye’deki son ikâmetgâhı mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul veya İzmir Mahkemelerinden birinde görülür”.
1.2.1. Madde 28’deki Yetki Kuralının Mahiyeti
Parg. 22. Türklerin kişi hallerine ilişkin dâvalarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenleyen 28. madde, iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarıyla bağlı olmaksızın, milletlerarası yetkili bir Türk mahkemesinin “daima” hazır bulundurulması amacını gütmüştür.[34] O kadar ki, Türk vatandaşı eşlerin yabancı bir mahkemeden boşanma kararı almış olmalarına rağmen, bu kararı tanınma ve tenfiz amacıyla Türk mahkemelerine götürmeyerek, Türkiye’de 28. maddeye dayanarak yeniden boşanma dâvası açmaları mümkün görülmüştür.[35]
Parg. 23. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 28. maddesi Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi konusunda tamamlayıcı (tâli) nitelikte bir yetki kuralı koymaktadır. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 28. maddesi Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükten kaldırılan 18. maddesinin yerine geçmek üzere getirilmiş olan bir düzenlemedir.[36] Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun mülga 18. maddesi, Türk vatandaşlarının kişi hallerine ilişkin dâvalarda, sadece Türk mahkemelerinin yetkili olduğu biçiminde anlaşılıp, uygulanıyordu.[37] Bu yüzden, eskiden yurt dışındaki Türk vatandaşları isim tashihi, boşanma vb. tüm kişisel dâvalar için Türkiye’de dâva açmak zorunda kalıyorlardı.
Parg. 24. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 28. maddesinin Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi konusunda getirmiş olduğu esaslar Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 18. maddesinden çok farklı olmamakla birlikte, 28. madde yabancı ülkelerde bulunan ve Türkiye’de ikâmetgâhları bulunmayan Türk vatandaşlarının bulundukları ülkede dâva açmalarına imkan tanımakta ve Türklerin kişi hallerine ilişkin uyuşmazlıklarda Türk mahkemelerinin münhasır yetkili olmadıklarını ifade etmektedir. Böylece, yabancı ülkede ikâmetgâh sahibi olan Türk vatandaşları, kişi hallerine ilişkin dâvalarını ve bu kapsamda boşanma dâvalarını, isterlerse yabancı hukuk mahkemelerinde, isterlerse Türk mahkemelerinde açabilmektedirler.[38]
Parg. 25. 28. maddedeki ek yetki kuralının uygulanabilmesi için, her iki tarafın da Türk vatandaşı olması gerekli değildir. Sadece taraflardan biri Türk vatandaşı olsa dahi, dâva Türk vatandaşının kişi hallerine ilişkin olduğu takdirde, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi daima tesis edilmiş olur. Şahsî statüsünün değişmesi söz konusu olan tarafın dâvalı veya dâvacı Türk vatandaşı olması yeterlidir. 28. maddeye göre Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin doğabilmesi için, taraflardan birinin dâva ikâmesi sırasında Türk vatandaşlığına sahip olması yeterli olup, dâva sırasında ilgilinin Türk vatandaşlığını kaybetmesi bir kez kazanılmış olan milletlerarası yetkiye herhangi bir etki yapmaz.[39]
Parg. 26. Türk vatandaşı olma koşulu Türk hukukuna yani Türk Vatandaşlık Kanunu hükümlerine göre belirlenir. 28. madde hükmü çerçevesinde, tâbiiyetsizler ile mülteciler Türk vatandaşları ile aynı durumda değerlendirilmezler. 28. madde sadece Türk vatandaşlığına sahip kişiler için uygulanır.[40]
Parg. 27. Doktrinde aksine görüş olmakla birlikte[41], 28. maddenin uygulanabilmesi için söz konusu uyuşmazlığın herhangi bir şekilde yabancılık unsuru taşıması gereklidir. Gerek Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 1. maddesinde yer alan işbu kanunun yabancılık unsuru taşıyan işlem ve ilişkilerde Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenlediği şeklindeki hükmü, gerekse 28. maddenin metninin kaleme alınış tarzı farklı bir yorumlamaya izin vermemektedir.[42] Böylece, kişi hallerine ilişkin ihtilaf, iki Türk arasında olsa bile, bunların ikâmetgâhlarının yabancı ülkede olması taraflar arasındaki ilişkiye yabancılık unsuru kazandırmaktadır.
1.2.2. Madde 28’in Uygulanma Koşulları
Parg. 28. Madde 28’deki yetki esaslarının uygulanabilmesi için dâva konusunun bazı özellikleri taşıması gerekmektedir.[43] İlk olarak, dâvanın, Türk vatandaşlarının kişi hallerine ilişkin olması gerekir. Dâvanın kişi hallerine ilişkin olup olmadığına ilişkin vasıflandırmayı Türk hâkimi kendi hukukuna göre yapacaktır. Kişi hallerinden maksat kişinin şahsî statüsünü ortaya koyan durumlardır.[44] Kişi hallerine, şahsın hal ve ehliyetini belirleyen şahsın hukuku ve aile hukuku meseleleri girer. Özellikle kişinin ehliyeti, evlilik ve boşanma, nesep ve velâyet konularına ilişkin dâvalar kişi halleri kapsamında değerlendirilir.[45]
Parg. 29. 28. maddenin uygulanabilmesi için, ayrıca, ilgili Türk vatandaşının Türkiye’de ikâmetgâhının bulunmaması gerekir. 28. madde hükmünün konuluş sebebi “Türkiye’de ikâmetgâhı bulunmayan Türk vatandaşları” için yetkili bir Türk mahkemesi belirlemektir.[46] Türkiye’de ikâmetgâhı bulunanlar için milletlerarası yetkili bir Türk mahkemesi genel prensibe göre zaten mevcut (Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun, m. 27; Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu, m. 9) olacağından, 28. maddenin uygulanmasına gerek kalmayacaktır.[47]
Parg. 30. 28. madde ayrıca Türk vatandaşlarının kişi hallerine ilişkin dâvalarının “ikâmet ettikleri ülke” mahkemesinde açılmamış veya açılamamış olmasını şart koşmaktadır. Türk vatandaşının bulunduğu yabancı ülkede dâva açmaması, bazı hallerde kendi iradesine bağlı iken, bazı durumlarda ise bulunduğu yabancı ülke kanunlarının yabancıların kişi hallerine ilişkin uyuşmazlıklarda kendi ülke mahkemelerini yetkisiz görmelerinden kaynaklanabilmektedir.[48]
Parg. 31. Bu maddede yer alan ikâmet etme kavramını, teknik anlamda ikâmetgâh olarak yorumlamamak ve Türk vatandaşının oturduğu, sâkin olduğu yeri ifade ettiğini kabul etmek gerekir.[49] Oturma ya da ikâmet etme kavramının maddi bir olgu olduğu ve ikâmetgâhın ise hukuki bir kavram olduğu dikkate alındığında, buradaki ikâmet etme kavramı (hukuki) ikâmetgâh anlamında kullanılmış olsaydı, Türk vatandaşının bulunduğu ülkede ikâmetgâhının olup olmadığının bu ülke hukukuna göre tâyini gerekecekti.[50] Halbuki, 28. maddenin uygulanması açısından, yabancı ülkede oturma yeterli olduğu için, (fiili) oturmaya ilişkin maddi olayların tespit edilmesiyle yetinilebilecektir.
Parg. 32. Ancak, Türk vatandaşının ikâmet ettiği ülkede açılabilecek bir dâvadan söz edilmesinden hareketle, ilgili Türk vatandaşının ikâmet etmediği (oturmadığı, sâkin bulunmadığı) ülke mahkemeleri karşısında Türk mahkemelerinin münhasır bir yetkiye sahip oldukları sonucuna varılamaz.[51] 28. madde hükmü, ancak ikâmet edilen yerde açılan bir dâvanın Türk mahkemesinde derdestlik itirazına konu olabileceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla, bir Türk vatandaşı ikâmet ettiği ülke dışında diğer bir yabancı ülkede kişi haline ilişkin bir dâva açarsa, Türk mahkemesinde bu dâvaya dayanılarak derdestlik itirazı yapılamayacaktır.[52] İkâmet edilen ülke mahkemesinden daha başka bir anlam çıkarmak mümkün değildir.
Parg. 33. Türk vatandaşının ikâmet ettiği yabancı ülkede bir dâva ikame edilmiş ise, Türk mahkemesinde açılacak aynı konulu dâva bir “milletlerarası derdestlik” itirazı ile karşılaşabilecektir.[53] Milletlerarası derdestlik konusu iki açıdan önemlidir.[54] Birincisi, yabancı ülkede açılmış bir dâva sebebiyle ortaya çıkan milletlerarası derdestlik itirazı Türk mahkemeleri önünde açılacak dâvada bir ilk itiraz olarak ileri sürülebilecektir (Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu, m. 187/4).
Parg. 34. İkincisi, böyle bir derdestlik itirazı tanımış olmakla, 28. madde, Türk vatandaşlarının kişi hallerine ilişkin ihtilâflarda yabancı ülke mahkemelerine başvurabileceklerini açıkça kabul etmiş olmaktadır.[55] Aslında, böyle bir dâva sonucu alınan yabancı mahkeme kararının Türkiye’de tanınması ve tenfizi de mümkündür (Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun, m. 38e ve m. 42/I).[56] Böylece, 28. maddenin hükmü Türklerin kişi hallerine ilişkin ihtilaflarda münhasır bir yetki kaidesi getirmiş olmamaktadır.
Parg. 35. Nihayet, 28. maddedeki yeki kuralı tamamlayıcı (tâli) nitelikte olduğundan uygulamada, Türklerin kişi hallerine ilişkin davalarda, Türkiye’de yer itibariyle yetkili bir mahkemenin bulunmaması halinde devreye girecektir.
1.3. Yetkili Mahkemenin Tâyininde İkâmetgâhın (Yerleşim Yerinin) Tespiti
Parg. 36. Yabancı unsurlu boşanma dâvalarında Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini tâyin ederken, duruma göre, hem yabancıların, hem de Türk vatandaşlarının ikâmetgâhlarının (yerleşim yerlerinin) tâyini gerekmektedir. Yetkili kanunun tâyininde olduğu gibi, yetkili mahkemenin tâyininde de ikâmetgâh (yerleşim yeri) kavramı önemli bir yere sahiptir. İç hukukta, özellikle kişi hallerine ilişkin dâvalarda, yetkili mahkemeyi belirleyici esas olarak genellikle ikâmetgâh kullanılmıştır.[57] Tâbiiyetten hareketle mahkemelerin milletlerarası yetkisinin tâyini istisna olup, ikâmetgâh esasına göre yargı yetkisinin tâyini temel bir prensiptir. Milletlerarası yetkinin tâyininde tabiiyetin aslî bir kriter olarak benimsenmesi, milletlerarası eğilimlere ve yargılama hukukunun özelliklerine aykırı düşer.[58]
Parg. 37. Yetkili mahkemenin tâyini açısından önem arz eden ikâmetgâh (yerleşim yeri) kavramının genel kabul görmüş bir tanımını yapmak zordur. İkâmetgâh kavramı hukuktan hukuka ve aynı hukuk sistemi içinde de kullanıldığı alan ve disipline göre farklı tanım ve içeriklere sahiptir.[59] İkametgâh esasının yabancılık unsuru taşıyan dâvalarda uygulanması iç hukuka nazaran milletlerarası yetkinin tâyininde bazı farklı özellikler taşımaktadır. Devletler Özel Hukukunda ikâmetgâhın hangi hukuk düzenine göre vasıflandırılacağı hem uygulanacak hukukun, hem de milletlerarası yetkinin tespiti açısından önemli olmaktadır.
Parg. 38. Kanunlar ihtilafı kurallarında bağlama noktasının yorumunda olduğu gibi[60], milletlerarası yetkinin tâyininde de, ikâmetgâh kavramının anlamı lex fori olarak Türk hukukuna göre belirlenir.[61] Diğer bir ifadeyle, ikâmetgâh kavramının hangi anlamda kullanıldığı dâvaya bakan mahkemenin hukukuna göre tâyin edilir. Türk mahkemelerinin yer itibariyle yetkisini doğuracak ikâmetgâh, yabancı uyruklu bir kişinin ikâmetgâhı olduğu zaman, bunun da Türk hukukuna göre tâyin edilmesi gerekir.[62] Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi konusunda iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları geçerli olacağından, milletlerarası yetki açısından ikâmetgâhın (yerleşim yerinin) tespiti de Medeni Kanun’daki kurallara göre belirlenecektir.
1.3.1. Medeni Kanunda İkâmetgâh (Yerleşim Yeri)
Parg. 39. Daha önce vurgulandığı üzere, yabancılık unsuru taşıyan dâvalarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi, iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına göre belirlenmektedir (Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun, m. 27). Bu açıdan, 27. madde iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına yollamada bulunduğundan ve Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 9. maddesi ise yer itibariyle yetki kurallarında kullanılan ikâmetgâhın Medeni Kanun’a göre yorumlanacağını ifade ettiğinden, Medeni Kanun’daki ikâmetgâh tanımının esas alınması gerekecektir.[63] 22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı yeni Medeni Kanun ise ikâmetgâh kavramı yerine yerleşim yeri kavramını kullandığından, Medeni Kanun’daki yerleşim yeri tanımının dikkate alınması gerekecektir.
Parg. 40. Bu sebepten, yabancı unsurlu boşanma dâvalarında mahkemelerin milletlerarası yetkisini tespit ederken de, ilgilinin ikâmetgâhının (yerleşim yerinin) Medeni Kanun hükümlerine göre tespit edilmesi gerekir. İkâmetgâhın (yerleşim yerinin) nasıl belirleneceği konusu ise Türk Medeni Kanununun 19, 20, 21 ve 22. maddelerinde düzenlenmiştir. Medeni Kanuna göre, “yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yer” olup “bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz.” (m. 19/1-2).[64]
Parg. 41. 19. maddenin eski metninde “yerleşme niyetiyle oturulan yer” ibaresi bulunmaktaydı. Yeni metindeki “sürekli kalma niyetiyle oturulan yer” ifadesi, eski metindeki “yerleşme niyetiyle oturulan yer” ifadesinden farklı bir çağrışım yapmaktadır.[65] “Sürekli kalma niyeti”, “yerleşmek niyeti”ne nazaran ikâmetgâhın daha kolay bir şekilde tesisine müsait bir hüküm gibi gözükmektedir. Yine bu hükümden hareketle, oturma fiilinin ikâmetgâhın objektif, sürekli kalma niyetinin ise sübjektif unsurunu oluşturduğu ifade edilebilir.[66] Yeni Kanunun metni prensipte yerleşim yerinin belirlenmesinde bu iki unsuru muhafaza etmektedir. Ancak, eskiden olduğu gibi, ikâmetgâhın (yerleşim yerinin) manevi unsurunu teşkil eden sürekli kalma niyetinin tespiti, oturma fiilinin tespiti kadar kolay değildir.
Parg. 42. Yabancıların Türkiye’de ikâmetgâh tesis etmeleri sürekli kalma niyeti ve fiili oturma şartına bağlıdır. İkâmetgâhın maddi unsurunu teşkil eden oturma fiilinin yabancılar açısından varlığını kabul edebilmek için, yabancıların ikâmet tezkeresi almış olmaları gerekir. Ancak, yabancının Türk makamlarından ikâmet izni almış olması, tek başına, Türkiye’de ikâmetgâh sahibi olduğu şeklinde yorumlanamaz.[67] İkâmet tezkeresinin alınması sadece yabancının Türkiye’de yasal bir şekilde oturduğunu gösteren bir idari işlem olup yabancının Türkiye’de ikâmetgâh sahibi olduğuna karine teşkil etmez.[68]
Parg. 43. Medeni Kanun m. 20 ise şu şekildedir:
“Bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır.
Önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı halde Türkiye’de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimsenin halen oturduğu yer, yerleşim yeri sayılır.”
Parg. 44. 20. maddenin 2. fıkrasının nasıl yorumlanması gerektiği konusu doktrinde ihtilâflı bulunmaktadır.[69] Bir görüş, Türk mahkemelerinin yer itibariyle yetkisinin yabancılar açısından Türkiye ile gerçek bir bağlantı sağlamayan Medeni Kanun 20/2 uyarınca doğmuş olacağının kabul edilemeyeceğini ifade etmektedir.[70] Ancak, diğer bir görüş ise, haklı olarak, Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununda yer alan “Medeni Kanun uyarınca ikâmetgâh” ibaresinin, yalnızca m. 19 anlamında dar değil, aynı zamanda m. 20/2’yi kapsayacak şekilde geniş yorumlanması gerektiğini vurgulamaktadır.[71] Bu yüzden, önceki ikâmetgâhı (yerleşim yeri) belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini terk ettiği halde henüz Türkiye’de bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimselerin (çoğunlukla yabancı) halen oturdukları yerin yerleşim yeri (ikâmetgâh) olarak kabul edilmesi gerekir.
Parg. 45. Diğer taraftan, Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’na göre, “dâvalının Türkiye’de ikâmetgâhı olmadığı takdirde, dâva dâvalının Türkiye’de son defa oturduğu yer mahkemesinde bakılır” (m. 9/1-2.c). Bu sebeple, literatürde de ifade edildiği üzere, Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu m. 9/1-2.c’ye göre Türkiye’de son defa oturulan yer mahkemesinde dâva açılması mümkün iken, Medeni Kanun 20/2 hükmüne göre halen oturulan yer mahkemesinde dâva açılmasının engellenmesi hukuk mantığı ile bağdaşmaz.[72]
Parg. 46. Önceki Medeni Kanunun 21. maddesinde ise, “kocanın ikâmetgâhı karının ikâmetgâhı addolunur” hükmü mevcuttu. Buna paralel olarak, kadının açacağı boşanma dâvasındaki yetkili mahkemenin kocanın ikâmetgâhı mahkemesi olduğu uygulamada benimsenmişti.[73] Yeni Medeni Kanun konuya kadın-erkek eşitliği yönünden açıklık getirmiştir: “[B]oşanma veya ayrılık dâvalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya dâvadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.” (Medeni Kanun m. 168 (eski 136.))
1.3.2. Yargıtay’ın İkâmetgâh Anlayışı
Parg. 47. Mahkemelerimiz yabancılar için Türkiye’de bir ikâmetgâhın varlığını kolayca kabul etmemektedir. Yargıtay’a göre, bir kimsenin geçici olarak bir yerde oturması oranın ikâmetgâh olduğunu göstermeyip, yabancıların geçici ikâmet izni almış olmaları da ikâmetgâh için yeterli sayılamaz.[74] Bu yüzden, uygulamada yabancılar arasındaki boşanma dâvalarında Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi eşlerin dâvadan evvel son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer esasına göre gerçekleşmektedir.[75]
Parg. 48. Yargıtay, Türk vatandaşlarının yurda dönme düşüncesinden hareketle, bunların nüfusa tescil edildikleri yerlerin onların ikâmetgâhı olduğunu kabul etmektedir. Her Türk vatandaşının Türkiye’de tescil edildiği bir yer olduğuna göre, ikâmetgâh esasına göre mahkemelerimizin yetkisi daima gerçekleşecektir. Diğer taraftan, eğer Türk vatandaşının yabancı ülkede ikâmetgâh sahibi olduğu ispatlanırsa, bu durumda belirli koşullar altında 28. maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir.
Parg. 49. Yargıtay’a göre, bir kimsenin Türkiye’de nüfus siciline kayıtlı olması onun ikâmetgâhına karine olup, her Türk vatandaşının Türkiye’de bir ikâmetgâhı vardır.[76] Diğer taraftan, bir Türk vatandaşının nüfus siciline kayıtlı olduğu yerin onun “karine” olarak ikâmetgâhı kabul edilmesi aksinin ispat edilmesine engel değildir. Dolayısıyla, bir Türk vatandaşının, ispat edilebilmesi koşuluyla, Türkiye’de nüfus siciline kayıtlı bulunduğu yerde ikâmetgâh sahibi olmaması, diğer bir ifadeyle yabancı bir ülkede ikâmetgâh sahibi olması mümkündür.[77] Bu açıdan, 28. maddeyi sadece ikâmetgâhı Türkiye dışında bulunan Türkler için değil, aynı zamanda yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları için kabul edilmiş bir hüküm olarak değerlendirmek gerekir.[78] Aksi bir yorum, maddenin uygulamasını fevkalade sınırlı bir hale getirir.
Parg. 50. Geçici bir iş veya süre için yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının Türkiye’deki ikâmetgâhlarını koruduklarını kabul etmek gerekir. Uzun süreli olarak yurt dışında bulunan ve Türkiye ile olan ilişkilerini kesen veya zayıflatan kişilerin ise bulundukları ülkelerde ikâmetgâh sahibi oldukları söylenebilir.[79] Ancak, Yargıtay’a göre, tarafların Türkiye’de nüfus siciline kayıtlı olmaları ve ikâmetgâhlarını başka bir yere naklettikleri yönünde herhangi bir delil ortaya konmaması durumunda, dâvacının yurtdışında çalışmak üzere bulunması ikâmetgâhın nakledildiğini ve Türkiye’de ikâmetgâhlarının bulunmadığını göstermez.[80] Ayrıca, nüfusa kayıtlı olunan yer karine olarak ikâmetgâh olup, yurt dışındaki mücerret oturma süresi neye ulaşırsa ulaşsın ikâmetgâhın nakledildiği anlamını taşımaz.[81]
Parg. 51. Diğer taraftan, Yargıtay, ikâmetgâhın sübjektif unsuru olan yerleşme niyetinin gerçekleşmesini yabancılar açısından Türk vatandaşlarına oranla daha sıkı koşullara bağlamıştır.[82] Yargıtay iki Alman vatandaşının açmış olduğu ikâmetgâh tespit dâvasında, bir yabancının ticaret amacıyla Türkiye’de mukim bulunmasını, çocuğunu Türk okullarında okutmasını ve bir kolektif şirkete ortak olmasını Türkiye’de ikâmetgâh tesisi için yeterli görmemiştir.[83] Yargıtay’a göre, ancak ilgili yabancının Türk Vatandaşlık Kanununa göre vatandaşlığa alınma yönünde girişimlerde bulunması, bu kişinin yerleşme niyetini gösteren bir eylemdir.
Parg. 52. Yargıtay’ın bu uygulaması yabancıların Türkiye’de ikâmetgâh sahibi olmalarını neredeyse imkansız kılmaktadır. İkâmetgâhı neredeyse vatandaşlıkla eş bir kavram haline getiren bu uygulama yerinde değildir. Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin tâyininde önemli olan husus, dâva konusu veya dâvanın tarafları ile mahkeme arasında sıkı bir bağlılığın olması ve bu şekilde tabii hâkim kuralı esas alınarak uyuşmazlığın karara bağlanmasıdır.[84] Mahkeme kararları bu görüşü devam ettirdiği sürece, “actor sequitur forum rei” kuralı daha çok Türk dâvalılar için uygulanacak, yabancı dâvalılar için genellikle etkisiz kalacaktır.[85] Ayrıca, Yargıtay’ın Türk vatandaşlarının ikâmetgâhları konusundaki bu yerleşmiş tutumu, 28. maddenin uygulanma olasılığını da oldukça azaltmış bulunmaktadır.[86]
Sonuç
Parg. 53. Yabancı unsurlu boşanma dâvalarında ilgilinin ikâmetgâhının (yerleşim yerinin) tespiti Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin belirlenmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Bu husus, hem Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin iç hukukun yer itibariyle yetki kurallarına yapmış olduğu göndermenin bir sonucu, hem de 28. maddedeki özel yetki kuralının bizâtihi kendisinden kaynaklanmaktadır. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesi çerçevesinde, hem yabancıların, hem de Türk vatandaşlarının Türkiye’de ikâmetgâh sahibi olup olmadıklarının tespit edilmesi gerekmektedir. 28. madde çerçevesinde ise, Türk vatandaşlarının Türkiye’de ikâmetgâh sahibi olmadıklarının belirlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Parg. 54. Uygulamada, mahkemelerin ikâmetgâhın tâyininde ilgilinin yabancı veya Türk olmasına göre iki farklı yaklaşım benimsediği görülmüştür. Buna göre, yabancı ülkede oturan Türk vatandaşları açısından, mahkemeler, bunların Türkiye’ye dönme düşüncesinden hareketle hemen daima Türkiye’de ikâmetgâhlarını muhafaza ettiklerini kabul etmektedir. Yine aynı mantıkla Türkiye’de oturan yabancıların ise kendi ülkelerinde ikâmetgâha sahip oldukları farz edilmektedir. Hatta, Yargıtay, daha da ileri giderek, ne oturma izninin, ne uzun süreli oturmanın, ne de ticari faaliyetin, Türk vatandaşlığına geçme talebinde bulunmak suretiyle yerleşme niyetini ortaya koymadığı sürece, yabancı bir şahsın Türkiye’de ikâmetgâhını tesis etme açısından yeterli olmayacağı görüşündedir.
Parg. 55. Yabancılar ile Türk vatandaşlarının Türkiye’de ikâmetgâh sahibi olup olmadıklarının tespitinde mahkemelerin benimsemiş olduğu bu çifte standardın yanlış olduğu doktrinde ittifakla kabul edilmektedir.[87] İkametgâhın (yerleşim yerinin) tespitinde nüfus kaydının bulunduğu yerin değil, ilgilinin hayat ilişkilerini yoğunlaştırdığı yerin araştırılması ve ilgilinin sosyal ve ekonomik ilişkilerinin merkezinin belirli bir yerde bulunduğunu gösteren maddi olayların dikkate alınması gerekir. Bu bağlamda, Yargıtay’ın ikâmetgâh konusundaki uygulamasının özellikle Medeni Kanun 20/I-II’ye aykırı olduğu ifade edilmiştir.[88] Ayrıca, Yargıtay’ın ikâmetgâh konusundaki tutumunun Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümlerine aykırı olduğu da vurgulanmalıdır.[89]
Parg. 56. Mahkemeler ikâmetgâhın tespitinde kolaycılığa kaçmışlar ve ikâmetgâhın belirlenmesinde ilgilinin yerleşmek niyetine yönelik araştırma yapmak yerine, ilgilinin nüfusa kayıtlı olduğu yeri ikâmetgâh açısından kuvvetli bir karine olarak yorumlamışlardır. Nüfusa kayıtlı olunan yerin ikâmetgâh açısından esas alınması bu kavramın mahiyetine de uygun düşmemektedir. Doğum anında nüfusa kayıt işlemi tamamen ilgilinin iradesi dışında yapıldığı için, yerleşme niyetiyle yapıldığı söylenemez. Aynı şekilde, nüfus kaydının sonradan çeşitli sebeplerle başka bir yere alınmış olması halinde de, ilgilinin bu yerde ikâmet ettiği sonucu her zaman doğmaz.[90]
Parg. 57. Aslında, Medeni Kanun’daki ikâmetgâh tanımının tamamen iç hukuk düşünülerek yapıldığı, devletler özel hukukunun ihtiyaçlarını karşılamadığı ve bu sebeple devletler özel hukukuna özgü bir ikâmetgâh kavramının benimsenmesi gerektiği çok eskiden beri doktrinde savunulmaktadır.[91] Bu görüşe göre, Devletler Özel Hukuku açısından Medeni Kanun anlamındaki ikâmetgâh kavramı için gerekli olan sübjektif unsur aranmamalı ve kişinin bulunduğu toplumla kültürel, ekonomik, kişisel ve politik ilişkiler kurup kurmadığına bakılmalıdır. Kişinin hayatını devam ettirmek amacıyla giriştiği ilişkilerin merkezini oluşturan yer, yani ilgili kişinin mutaden oturduğu (bulunduğu) yer, devletler özel hukuku açısından ikâmetgâh olarak kabul edilmelidir.
Parg. 58. Yeni Medeni Kanunla getirilen ikâmetgâh (yerleşim yeri) tanımı, mahkemelerin daha önce yapmış oldukları ikâmetgâh yorumlarında değişikliğe gitmeleri açısından bir fırsat olarak gözükmektedir. Şöyle ki: önceki Medeni Kanunun 19. maddesi ikâmetgâhı “yerleşmek niyetiyle oturulan yer” olarak tanımlarken, yeni Medeni Kanunun yine aynı numaralı maddesi, yerleşim yerini, “sürekli kalma niyetiyle oturulan yer“ olarak tanımlamaktadır. Kanımca, “sürekli kalma niyetiyle oturma” eylemi “mutad mesken” veya “mutaden bulunulan yer”[92] kavramına oldukça yakın bir anlam taşımakta ve bu yönde yorumlanmaya müsait gözükmektedir.
Parg. 59. Diğer taraftan, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini tespit ederken Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 28. maddesindeki yetki kuralının uygulanması da bazı sorunların doğmasına sebep olmaktadır. Türk mahkemelerinin 28. madde çerçevesinde kendilerini milletlerarası yetkili mahkeme olarak görebilmeleri için ilgili Türk vatandaşının Türkiye’de ikâmetgâh sahibi olmadığına ilişkin bir tespitte bulunmaları gerekmektedir. İlgili Türk vatandaşının Türkiye’de ikâmetgâh sahibi olmadığına ilişkin menfi bir tespitin yapılması ise başka bazı sorunları beraberinde getirmektedir.
Parg. 60. Yargıtay’ın konuya yaklaşımı çerçevesinde, bir Türk vatandaşının bizatihi yabancı bir ülkede bulunması, oturuyor veya ikâmet ediyor olması, ilgilinin Türkiye’de nüfusa kayıtlı olması durumunda, onun söz konusu bu ülkede ikâmetgâh sahibi olduğu sonucunu doğurmayacağına göre, bir Türk hâkimi nasıl bu tür maddi olgulara dayanarak bir Türk vatandaşının Türkiye’de ikâmetgâh sahibi olmadığı değerlendirmesini yapabilecektir? 28. madde çerçevesinde, Türk hâkiminin önüne gelen dâvada milletlerarası yetkiye sahip olup olmadığına karar verirken, Türk vatandaşının Türkiye’de ikâmetgâhının olmadığına ilişkin menfi bir tespit yapması gerekmektedir. Bunu yaparken de, bu Türk vatandaşının yabancı bir ülkede ikâmetgâh sahibi olup olmadığına ilişkin bir araştırmada bulunması gerekecektir. Türk hâkimi, bir Türk vatandaşının Türkiye’de ikâmetgâhı olmadığına ilişkin bir tespiti, ancak bu Türk vatandaşının başka bir ülkede ikâmetgâh sahibi olduğuna ilişkin bir veriye dayandırarak yapabilir. Türk hâkimi bu değerlendirmeyi yaparken Türk hukukunun (Medeni Kanun) ikâmetgâhı düzenleyen hükümlerini mi esas alacaktır? Diğer bir ifadeyle, Türk vatandaşının, örneğin Almanya’da ikâmetgâh sahibi olup olmadığını Türk Medeni kanununun hükümlerine göre mi belirleyecektir? Yoksa kanunlar ihtilafı alanında olduğu gibi, ikâmetgâhı söz konusu olan yabancı devletin hukukuna göre mi tespit edecektir?[93]
Parg. 61. Yargıtay’ın Türk vatandaşının nüfus kütüğüne kayıtlı olduğu yerin ikâmetgâh sayılacağı yönündeki kararları çerçevesinde, 28. maddenin uygulama kabiliyetini kaybettiği söylenebilir. 28. maddenin Türk vatandaşlarının kişi halleriyle ilgili dâvalarda yabancı mahkemelerin de yetkili olduğunu teyit etme fonksiyonunun ötesinde, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin tesisi amacıyla kullanılması her halükârda problemli gözükmektedir.
KAYNAKÇA
AYBAY, R & E. Dardağan (2001) Yasaların Uluslararası Düzeyde Çatışması (Kanunlar İhtilafı), İstanbul: Aybay Yayınları, Yayın No. 37, Hukuk Dizisi. 20.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Dış İlişkiler ve Yurtdışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü) (2002) 2000-2001 Raporu: Yurtdışındaki Vatandaşlarımıza İlişkin Gelişme ve Sayısal Bilgiler, Yayın No. 110.
ÇELİKEL, A. (1997) Milletlerarası Özel Hukuk: Genel Kurallar-Milletlerarası Özel Hukuk-Milletlerarası Usûl Hukuku, İstanbul: Beta.
ÇELİKEL, A. & E. Nomer (2001) Devletler Hususî Hukuku: Örnek Olaylar - Mahkeme Kararları, 7. Baskı, İstanbul: Beta.
EKŞİ, N. (2000) Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi, İstanbul: Beta.
GENÇCAN, Ö.U. (2000) Öğreti ve Uygulamada Boşanma, Tazminat-Nafaka, Bilimsel Açıklama, İçtihatlar ve İlgili Mevzuat, Ankara.
GÖĞER, E. (1969) “Devletler Hususî Hukuku Yönünden İkâmetgâh”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (AÜHFD) C. 26, Yıl. 1969, ss. 237-252.
GÜRZUMAR, A. (1994) “Türk Devletler Özel Hukuku Açısından Boşanma Dâvalarında Kamu Düzeninin Etkileri”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni (MHB) Yıl. 14, Sayı. 1-2, ss. 21-54.
İMRE, Z. (1973) “İkametgah Kavramı ve Buna İlişkin Meseleler”, İHF 50. Yıl Armağanı Cumhuriyet Döneminde Hukuk, İstanbul, ss. 205-231.
KURU, B. & R. Arslan & E. Yılmaz (2003) Medeni Usûl Hukuku, Ders Kitabı, Ankara (Genişletilmiş 14. Bası) Ankara: Yetkin Yayınları.
NOMER, E. (1983), “Türklerin Kişi Hallerine İlişkin İhtilafları ve Türk Mahkemelerinin Münhasır Yetkisi”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni (MHB) Sayı. 1, Yıl. 3, ss. 11-14.
NOMER, E. (2002) Devletler Hususî Hukuku: Genel Prensipler-Uygulama-Milletlerarası Usûl Hukuku-Yabancı Kararların Tanınması ve Tenfizi, (11. Bası), İstanbul: Beta.
RUHİ, A.C. (2003a) Boşanma İle İlgili Yabancı Mahkeme İlamlarının Türkiye’de Tanınması ve Tenfizi, Ankara: Seçkin.
RUHİ, A.C. (2003b) Gerekçeli-Açıklamalı-Yargıtay İçtihatlı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun, Ankara: Seçkin.
TİRYAKİOĞLU, B. (1996) Yabancı Boşanma Kararlarının Türkiye’de Tanınması ve Tenfizi, Ankara.
SAKMAR, A. (1976) Devletler Hususî Hukukunda Boşanma, İstanbul Üniversitesi Yayınlarından No. 2163, Hukuk Fakültesi No. 480, İstanbul: Fakülteler Matbaası.
SAKMAR, A. (1990) “Le Nouveau Droit International Privé Turc”, 223 IV Recueil Des Cours.
ÜSTÜNDAĞ, S. (1997) Medenî Yargılama Hukuku, Cilt I-II, (Gözden geçirilmiş ve yenilenmiş 6. bası) İstanbul: Alfa Yayınları.
YALÇINKAYA, N. & Ş. Kaleli (1987) Boşanma Hukuku, Cilt II, Ankara.
YALÇINKAYA, N. & Ş. Kaleli (1988) Yeni Boşanma Hukuku, II. C, Ankara.
· Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi, Devletler Özel Hukuku Öğretim Üyesi: Lisans, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 1989; Master, Nottingham Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 1992; Doktora, Londra Üniversitesi, School of Oriental and African Studies (SOAS), Hukuk Fakültesi, 1997; e-mail: bulentcicekli@hotmail.com
[1] Bu çalışmada, boşanma dâvaları tabiri ayrılık ve evliliğin feshi dâvalarını da içerecek şekilde kullanılmaktadır: bkz. Medenî Kanun (MK), m. 160 ve 170.
[2] Bkz. A. Sakmar (1976) Devletler Hususî Hukukunda Boşanma, İstanbul Üniversitesi Yayınlarından No. 2163, Hukuk Fakültesi No. 480, İstanbul: Fakülteler Matbaası, s. 2; ve aynı sayfada 3 No.lu dipnotta bahsedilen yazarlar.
[3] Yabancı mahkemelerce verilmiş boşanma kararlarının tanınması ve tenfîzi konusunda bkz. B. Tiryakioğlu (1996) Yabancı Boşanma Kararlarının Türkiye’de Tanınması ve Tenfîzi, Ankara; A. C. Ruhi (2003a) Boşanma İle İlgili Yabancı Mahkeme İlâmlarının Türkiye’de Tanınması ve Tenfîzi, Ankara: Seçkin.
[4] Yaklaşık 4.5 milyon civarında Türk’ün yurt dışında yaşadığı tahmin edilmektedir: Çalışma Bakanlığının verilerine göre 2002 yılı itibariyle 3.574.164 Türk vatandaşının yurt dışında olduğu ve 943.250 Türkün ise yabancı devlet vatandaşlığına geçmiş olduğu bildirilmektedir: Bkz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (Dış İlişkiler ve Yurtdışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü) (2002) 2000-2001 Raporu: Yurtdışındaki Vatandaşlarımıza İlişkin Gelişme ve Sayısal Bilgiler, Yayın No. 110, ss. 31-32.
[5] Bkz. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK), m. 27-33.
[6] Bkz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK), m. 9/1.
[7] Bkz. HUMK, m. 9/III ve MK, m. 168.
[8] Bkz. MÖHUK, m. 28.
[9] Bkz. A. Gürzumar (1994) “Türk Devletler Özel Hukuku Açısından Boşanma Dâvalarında Kamu Düzeninin Etkileri”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni (MHB), Yıl. 14, Sayı. 1-2, s. 36, 63. dipnotta bahsedilen yazarlar; ayrıca lex fori prensibinin Devletler Özel Hukukundaki rolü için bkz. E. Nomer (2002) Devletler Hususî Hukuku: Genel Prensipler-Uygulama-Milletlerarası Usul Hukuku-Yabancı Kararların Tanınması ve Tenfîzi, (11. Bası), İstanbul: Beta, ss. 303-319.
[10] Bkz. Y. 2. HD, 14.05.1981, E. 3630 / K. 3766; Y. 2. HD, 27.05.1998, E. 4842 / K. 6521. Kararlar için bkz. Nomer, 2002, s. 303, 33. dipnot.
[11] Ayrıntılı bilgi için bkz. B. Kuru & R. Arslan & E. Yılmaz (2003) Medenî Usul Hukuku, (Ders Kitabı) (Genişletilmiş 14. Bası) Ankara: Yetkin Yayınları, ss. 200-206.
[12] Y. 2. HD, 27.05.1998, E. 4842 / K. 6521: Karar için bkz. A. C. Ruhi (2003b) Gerekçeli-Açıklamalı-Yargıtay İçtihatlı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, Ankara: Seçkin, ss. 250-251; Ö. U. Gençcan (2000) Öğreti ve Uygulamada Boşanma, Tazminat-Nafaka, Bilimsel Açıklama, İçtihatlar ve İlgili Mevzuat, Ankara, ss. 1342-1343.
[13] Bkz. Nomer, 2002, s. 360.
[14] Kural olarak bütün dâvalar için uygulanan yetki kuralına, genel yetki kuralı ve bu mahkemeye de genel yetkili mahkeme adı verilmektedir: Bkz. Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, s. 165.
[15] Genel yetkili mahkemeler konusunda bkz. S. Üstündağ (1997) Medenî Yargılama Hukuku, Cilt I-II, (Gözden Geçirilmiş 6. Bası) İstanbul: Alfa Yayınları, ss. 196-203; Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, ss. 166-174.
[16] Bkz. N. Ekşi (2000) Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi, İstanbul: Beta, s. 81; Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, ss. 171-172.
[17] Genel yetki bahsinde (HUMK m. 9’da) düzenlenen ve boşanma dâvalarında öncelikli olarak uygulanması öngörülen bu yetki kuralı, HUMK m. 10 vd düzenlenen özel yetki kuralları arasında sayılmamakla birlikte, doktrinde, hem HUMK m. 9/III, hem de az aşağıda inceleyeceğimiz MK m. 168 hükmü, özel yetki kuralları arasında sayılmaktadır: Bkz. Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, s. 189. Başka bir yazar ise, boşanmaya ilişkin bu özel yetki kurallarını mutlak yetki kuralları olarak nitelendirmektedir: Bkz. Üstündağ, 1997, s. 198.
[18] Boşanma dâvalarında yetki konusunu düzenleyen önceki Medeni Kanunun 136. maddesi şu şekildeydi: “Salâhiyettar hâkim dâvacının ikâmetgâhı hâkimidir”.
[19] Kamu düzenine ilişkin olmayan yetki kuralları arasında, genel yetki kuralı (HUMK, m. 9) ile kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralları (HUMK, m. 10; 11/II ve III; 12; 17/c.1; 20 ve 21) yer almaktadır: Bkz. Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, s. 195.
[20] Ayrıntılı bilgi için bkz. Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, ss. 192-206; literatürde ayrıca mutlak yetki - tâli yetki (bkz. Üstündağ, 1997, ss. 203-237); ve emredici yetki - ihtiyâri yetki ayırımları da kullanılmaktadır (bkz. Ekşi 2000, ss. 170-175).
[21] Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, s. 192.
[22] Bkz. Üstündağ, 1997, s. 209; Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, s. 194.
[23] Bu görüş, kamu düzenine ilişkin yetki kurallarını, kesin yetki kuralları ve kesin olmayan özel yetki kuralları olmak üzere ikiye ayırmaktadır: Bkz. Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, ss. 192-195.
[24] Bkz. Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, s. 175, 194. doktrinde farklı bir görüşe göre, özel yetkiye sahip mahkemeler ya HUMK m. 9 ile kabul edilen genel yetkili mahkemeyi bertaraf ederler, ya da genel yetkiyi haiz mahkemenin yanında yer alırlar. Birincide mutlak, ikinci de ise tâli yetki kurallarından söz edilir; boşanmaya ilişkin yetki kuralı ise bir mutlak yetki kuralıdır: Bkz. Üstündağ, 1997, s. 20, 198.
[25] “... boşanma dâvalarındaki yetki kurallarının kamu düzeni ile ilgili olmadığını, diğer bir anlatımla kamu düzeni esasına dayalı olarak konulmadığı, o nedenle ilk (iptidai) itiraz yolu ile, yetkisizlik ileri sürülmedikçe, mahkemenin kendiliğinden yetkisiz olduğunu beyan edip yetkisizlik kararı veremeyeceği sonucunun kabulü gerekir”: (YHGK, 22.04.1998 gün ve 1998/2-276-297 sayılı kararı için bkz YKD, Cilt 25, Sayı 7, Temmuz 1999, ss. 897-900; Ruhi, 2003b, ss. 247-249). HUMK’nun 9. maddesine 08.05.1973 tarihinde yapılan ekleme ile eşlerin dâvadan evvel son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesi de yetkili mahkeme haline getirilmiştir. Diğer taraftan, Türkiye’nin 08.09.1967 tarihinde imzaladığı “Evlilik Bağına ilişkin Kararların Tanınması Hakkında Sözleşme” 10.12.1997 tarihinde yürürlüğe konmak sureti ile Türkiye bu konuda yabancı mahkemelerin yetkisini de kabul etmiştir. Ayrıca, 1982 yılında yürürlüğe giren MÖHUK’un 28, 38 ve 42. Maddeleri ile Türklerin yabancı ülkelerde kişi hallerine ilişkin dâva açmalarına, alınan kararların tenfîzine ve tanınmasına imkan tanınmıştır.
[26] Bkz. 2. HD, 28.1.1985, 509/686 (N. Yalçınkaya & Ş. Kaleli (1987) Boşanma Hukuku, Cilt II, Ankara); aktaran Gürzumar, 1994, s. 32).
[27] Bkz. Yargıtay’ın 16.03.1932 günlü ve 18/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı.
[28] “Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler” (MK, m. 186/1).
[29] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi vermiş olduğu bir kararda, yedi yıldır Türkiye’de oturan ... uyruklu Büyükelçinin dâvalı eşi ile altı aydan beri birlikte oturdukları Sarıyer Mahkemesinde işin esası hakkında kendi milli kanunları uygulanmak üzere açtığı boşanma dâvasının yetki yönünden reddinin kanuna aykırı olduğunu hüküm altına almıştır (bkz. Yargıtay 2. HD, 03.06.1985, E. 1985/5145, K. 1985/5390: YKD, Cilt 12, Sayı 1, Ocak 1986, ss. 32-34; karar için ayrıca bkz. Ruhi, 2003b, ss. 233-234). Ayrıca Yargıtay 2. HD, 27.05.1998, E. 1998/4842, K. 1998/6521 sayılı kararı için bkz. Ruhi, 2003b, ss. 250-251; Gençcan, 2000, ss. 1342-1343.
[30] Bkz. Nomer, 2002, s. 365.
[31] Bkz. E. Nomer (1983), “Türklerin Kişi Hallerine İlişkin İhtilafları ve Türk Mahkemelerinin Münhasır Yetkisi”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Sayı. 1, Yıl. 3, s. 12; Nomer, 2002, s. 365.
[32] Bkz. 27 No.lu dipnottaki Yargıtay kararı.
[33] Bkz. Sakmar, 1976, s. 28; Ekşi, 2000, s. 164.
[34] Bkz. Nomer, 1983, s. 12; Nomer, 2002, s. 365. 28. maddenin diğer bir amacının veya gördüğü fonksiyonunun aynı zamanda yabancı mahkemeye yetki vermek olduğu da ileri sürülebilir.
[35] “... Eşlerin yurtdışında yabancı bir mahkemeden boşanma kararı almış olmalarına rağmen söz konusu ilamın tenfîzi için mahkemeye başvurmayıp (2675 sayılı Kanun m. 28) Türkiye’de ayrıca boşanma dâvası açmalarını yasaklayan hukuki bir engel yoktur. O halde açılan dâva hukukça geçerli bir dâvadır. Onun için mahkemenin aksine beliren görüşü yerinde değildir”: Bkz. Yargıtay 2. HD, 14.01.1986, E. 1985/11103, K. 1986/97; YKD, Cilt 12, Sayı 12, Aralık 1986, ss. 1764-1765; karar için ayrıca bkz. Ruhi, 2003b, s. 252; aynı yönde bkz. Nomer, 2002, ss. 365-366.
[36] HUMK’un mülga 18. maddesi şu şekildedir: “Türkiye’de ikâmetgâhı bulunmayan Türk tebaası Türkiye’de sâkin değilse ahkâm-ı şahsîye noktasından Türkiye’de son ikâmetgâhı mahkemesine ve bulunmadığı halde Ankara mahkemesine tâbidir.” HUMK’nun 18. maddesinin getirmiş olduğu düzenleme ve uygulanması sırasında ortaya çıkan sorunlarla, yürürlükten kaldırılmasına ilişkin sebepler hakkında bkz. Ekşi, 2000, ss. 8-10; MÖHUK m. 28 ile getirilen düzenlemenin de getirilmek istenen esası net bir şekilde açıklamaktan uzak olduğu konusunda bkz. A. Çelikel (1997) Milletlerarası Özel Hukuk: Genel Kurallar-Milletlerarası Özel Hukuk-Milletlerarası Usul Hukuku, İstanbul: Beta, s. 305.
[37] HUMK’un mülga 18. maddesinin uygulanması konusunda bkz. Sakmar, 1976, ss. 226-231; R. Aybay & E. Dardağan (2001) Yasaların Uluslararası Düzeyde Çatışması (Kanunlar İhtilafı), İstanbul: Aybay Yayınları, Yayın No. 37, Hukuk Dizisi. 20, s. 52, 13. dipnot.
[38] Aynı yönde bkz. Aybay & Dardağan, 2001, s. 52.
[39] Bkz. Nomer, 2002, s. 366-367.
[40] Bkz. Nomer, 2002, s. 367.
[41] Nomer’e göre, “28’inci madde hükmünün bir özelliği de, hem sadece bir Türk vatandaşını ilgilendiren yabancılık unsuruna sahip olmayan olaylar için, hem de taraflardan birinin yabancı olduğu olaylar için uygulanmasıdır”: Bkz. Nomer, 2002, s. 366.
[42] Bkz. Ekşi, 2000, s. 154.
[43] Bkz. Ekşi, 2000, ss. 152-157.
[44] Kişi hallerinden ne anlaşılması gerektiği konusunda bkz. Aybay & Dardağan, 2001, s. 51; Nomer, 2002, s. 366; Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, s. 171, 82. dipnot.
[45] Şahsın hukuku ve aile hukukunda düzenlenmiş olmakla beraber, niteliği bakımından kişinin şahsî statüsünü belirlemeyen ihtilaflar kişi hallerine dahil değildir. Bu yüzden, kişi hallerinden kaynaklanmış olsalar bile, maddi ve manevi tazminat dâvaları, evlilikte mal rejimine ilişkin dâvalar ve nafaka dâvaları kişi hallerine ilişkin dâvalardan değillerdir: Bkz. Nomer, 2002, s. 366.
[46] Bkz. Nomer, 1983, s. 13.
[47] Bkz. Ekşi, 2000, s. 152 ve aynı sayfada 589 No.lu dipnotta geçen Yargıtay kararları (2. HD, E. 10331 / K. 11219, 13.11.1992: XIX (1993) 8 YKD, ss. 1162-1163; (1993) 392 İlmi ve Kazâi İçtihatlar Dergisi (İKİD), s. 9722).
[48] Bir Yargıtay kararında da bu hususa açıklık getirilmektedir: 2. HD, E. 11103 / K. 97, 14.01.1986: XII (1986) 12 YKD, ss. 1764-1765; N. Yalçınkaya & Şakir Kaleli (1988) Yeni Boşanma Hukuku, II. C, Ankara, Karar No. 1440, ss. 2020-2021’den aktaran Ekşi, 2000, ss. 152-153.
[49] Bkz. Nomer, 1983, s. 13; Ekşi, 2000, s. 157.
[50] Bkz. Ekşi, 2000, s. 157.
[51] Bkz. Nomer, 1983, s. 13.
[52] Bkz. Tiryakioğlu, 1996, s. 45.
[53] Bir dâvanın derdest olabilmesi için her iki dâvanın tarafları, konuları ve dâva sebeplerinin aynı olması gerekir: ayrıntılı bilgi için bkz. Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, § 56, ss. 691-694 ve § 64, ss. 789-804; Üstündağ, 1997, ss. 696-715.
[54] Bkz. Nomer, 1983, s. 13.
[55] Türk vatandaşının boşanma konusunda Türk mahkemesi yanında yabancı mahkemede de dâva açabileceği uygulamada da kabul edilmektedir: Bkz. Yargıtay 2. HD, 11.11.1997, E. 1997/8719, K. 1997/12159; A. Çelikel & E. Nomer (2001) Devletler Hususî Hukuku: Örnek Olaylar - Mahkeme Kararları, 7. Baskı, İstanbul: Beta, ss. 486-488; Ruhi, 2003b, ss. 253-254.
[56] Yabancı boşanma kararlarının tanınma ve tenfîzi konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Tiryakioğlu, 1996.
[57] Yeni MK, m. 32, 160, 168, 411, 430. İstisnai bazı durumlarda ise nüfus sicilinin bulunduğu yer esas alınmıştır (MK, m. 32/II).
[58] Ayrıntılar için bkz. E. Göğer (1969) “Devletler Hususî Hukuku Yönünden İkâmetgâh”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (AÜHFD), C. 26, Yıl. 1969, ss. 240-244.
[59] İkâmetgâh kavramı vergi kanunlarında, kambiyo mevzuatında, vatandaşlık hukukunda, seçim kanunlarında Medeni Kanundakinden farklı anlamları taşıyabilmektedir: bkz. Göğer, 1969, s. 245.
[60] Bkz. Nomer, 2002, s. 100 vd.
[61] Ayrıntılı bilgi için bkz. Nomer, 2002, ss. 320-328.
[62] Bkz. Sakmar, 1976, s. 72.
[63] Bkz. Çelikel, 1997, s. 293; Ekşi, 2000, s. 84; Nomer, 2002, s. 361.
[64] Eski Medeni Kanunun 19. maddesi şu şekildedir: Bir kimsenin ikâmetgâhı, yerleşmek niyetiyle oturduğu yerdir.
Bir kimsenin aynı zamanda birden ziyade ikâmetgâhı olamaz.
Bu fıkranın hükmü, ticari ve sınai müesseseler hakkında cari değildir”.
[65] “Sürekli kalmak” ile “yerleşmek “fiillerinin aynı ifadeymiş gibi algılandıklarını gösteren bir anlatım için bkz. Kuru & Arslan & Yılmaz, 2003, s. 167.
[66] Eski Medeni Kanun çerçevesinde de benzeri bir değerlendirme yapılmaktaydı: Bkz. Çelikel, 1997, s. 293; Ekşi, 2000, s. 84.
[67] Bkz. Çelikel, 1997, s. 293.
[68] Bkz. Sakmar, 1976, s. 73.
[69] Söz konusu bu ihtilaf Medeni Kanunun önceki metnini esas almakla birlikte, yeni metinde de öze ilişkin bir değişiklik olmadığı için aynı görüş ihtilafının devam ettiği söylenebilir.
[70] Bkz. Sakmar, 1976, s. 74.
[71] Bkz. Ekşi, 2000, ss. 86-87.
[72] Ekşi, 2000, s. 87.
[73] Bkz. Yargıtay’ın 16.03.1932 günlü ve 18/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı.
[74] Bkz. Yargıtay 2. HD, 27.05.1998, E.1998/4842, K.1998/6521: karar için bkz. Ruhi, 2003, ss. 250-251; Gençcan, 2000, ss. 1342-1343.
[75] Bkz. Ekşi, 2000, s. 115, 450. dipnotta bahsedilen kararlar.
[76] “Her Türk vatandaşı Türkiye’de ikâmetgâhının veya sonradan ikâmetgâh edindiği yerin nüfus memurluğuna kendisini yazdırmaya ve bir nüfus cüzdanı almaya mecburdur” (Nüfus Kanunu m. 4). Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti nüfus sicili kayıtları ilgilinin Türk vatandaşı olduğuna karine teşkil eder (Türk Vatandaşlık Kanunu, m. 38).
[77] Bkz. Nomer, 2002, s. 367, 186. dipnot ve orada bahsedilen Yargıtay kararları (2. HD, 06.10.1993, E. 8071/K. 8850; 18.10.1993, E. 8261/K. 9437; 18.03.1998, E. 938/K. 3251: YKD 6/1998, 829).
[78] Bkz. Çelikel, 1997, s. 305.
[79] Bkz. Sakmar, 1976, s. 72.
[80] Yargıtay 2. HD, 28.06.1993, E. 1993/5451, K. 1993/6313: Bkz. Ruhi, 2003b, ss. 239-240; Çelikel & Nomer, 2001, ss. 431-432.
[81] Yargıtay 2. HD, 18.3.1998, E. 1998/938, K. 1998/32521: YKD, Cilt 24, Sayı 6, Haziran 1998, ss. 828-830; ayrıca bkz. Ruhi, 2003b, ss. 246-247.
[82] Bkz. Ekşi, 2000, s. 165.
[83] Bkz. Y 2. HD, E. 1136, K. 1490, T. 21.02.1977: (1982) MHB, ss. 35-36; (1977) 193-204 İKİD, ss. 5505-5506.
[84] Bkz. Ekşi, 2000, s. 94.
[85] Bkz. A. Sakmar (1990) “Le Nouveau Droit International Privé Turc”, 223 IV Recueil Des Cours, s. 377 (307-416) (aktaran Ekşi, 2000, s. 94).
[86] Aynı yönde bkz. Ekşi, 2000, s. 163.
[87] Bkz. Sakmar, 1976, s. 71; İmre, 1973, s. 217-218; Ekşi, 2000, ss. 93-96.
[88] Bkz. Z. İmre (1973) “İkâmetgâh Kavramı ve Buna İlişkin Meseleler”, İHF 50. Yıl Armağanı Cumhuriyet Döneminde Hukuk, İstanbul, ss. 217-218 (ss. 205-231).
[89] HUMK’un 9. maddesinde Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenecek ikâmetgâha göre yetkili mahkeme tespit edildiğinden, Yargıtay’ın ikâmetgâh (yerleşim yeri) konusundaki yorumu, HUMK’un ilgili hükümlerine de aykırılık teşkil edecektir.
[90] Bkz. Sakmar, 1976, s. 71.
[91] Göğer’in devletler özel hukukuna özgü bir ikâmetgâh kavramını öneren görüşleri için bkz. Göğer, 1969, ss. 245-248.
[92] “Mutad mesken” veya “mutaden bulunulan yer “ kavramı için bkz. Göğer, 1969, 245-249; Ekşi, 2000, ss. 89-92.
[93] AB Hukukunda Özel Hukukta Adli İşbirliği Alanında hükümler içeren Brüksel (I) Tüzüğü, üye devletler arasında mahkemelerin milletlerarası yetkisi ile ilgili benzer bir sorunu şu şekilde çözmüştür: Brüksel Sözleşmesi, bir taraftan Üye Devletlerde genel yetki kuralı olarak dâvalının ikâmetgâhının esas alınacağını bildirirken (m. 2), diğer taraftan ikâmetgâhın nasıl tespit edileceğine ilişkin bir hüküm de içermektedir (m. 59). Bu maddeye göre, “İlgilinin dâvaya bakan mahkemenin bulunduğu yerde ikâmetgâh sahibi olup olmadığını belirlemek için mahkeme kendi hukukunu uygular. Eğer ilgili dâvaya bakan mahkemenin bulunduğu üye devlette ikâmetgâh sahibi değilse, bu takdirde diğer bir üye devlette ikâmetgâh sahibi olup olmadığını, mahkeme, diğer üye devletin hukukunu uygulayarak tespit edecektir.”: Bkz. “Hukuki ve Ticari Konularda Mahkemelerin Milletlerarası Yetkisi ve Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfîzine İlişkin Brüksel Tüzüğü (1 Mart 2002 tarihinde 1968 tarihli Brüksel Sözleşmesinin yerine yürürlüğe girmiştir (44/2001 sayılı Konsey Tüzüğü için bkz. OJ [2001] L 12/1).