|
||||
|
TERÖRİST SALDIRILARLA İLGİLİ YAYINLARIN MEN EDİLMESİNE İLİŞKİN BAKANLIK KARARI VE KARARIN DEVLETİN EGEMENLİĞİ VE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ömer GEDİK*
GİRİŞ
Parg. 1. “Hukuk Devleti” ilkesi, temel olarak, devletin bütün eylem ve işlemlerinde hukuk kuralları çerçevesinde hareket etmesi ve bireyin evrensel standartlarda tanınmış temel hak ve özgürlüklerine riayet etmesi gereğini ortaya koyar[1]. Siyasi iktidarlar açısından normal süreçlerde bu kurallara uymak kolaydır. Ancak iktidarın önemli kararlar vermesi gereken olağan dışı durumlarda hukuk kuralları dışına çıkmadan hareket edebilmesi, onu polis devletinden ayıran hususların başında gelir. Özellikle, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasıyla ilgili kararlarda daha hassas davranılması gerekmektedir.
Parg. 2. Devlet Bakanlığı tarafından, 3984 Sayılı Yasanın “Yayınların Men Edilmesi” başlıklı 25. maddesine dayanılarak, 21 Ekim 2007 tarihinde Hakkâri’nin Dağlıca bölgesinde meydana gelen terörist saldırılarla ilgili radyo ve televizyon yayınlarının durdurulması istenmiş ve bu talep RTÜK vasıtasıyla bütün yayın kuruluşlarına tebliğ edilmiştir. Üst Kurulca yayın kuruluşlarına tebliğ edilen yazıda şu ifadelere yer verilmiştir: “21/10/2007 tarihinde Hakkari’nin Dağlıca bölgesinde meydana gelen terörist saldırılarla ilgili olarak; kamu düzenini ve halkın moral değerlerini olumsuz etkileyen, güvenlik güçlerine dönük zaaf imajı yayan, toplumsal psikolojiyi olumsuz etkileyen radyo ve televizyon yayınlarının, toplumsal sorumluluğa ve duyarlılığa uygun yayın anlayışı temelinde, güvenlik güçlerinin moral değerlerinin yüksek tutulması, toplumsal psikolojinin olumsuz etkilenmemesi ve çocukların ruh sağlığının korunması amacıyla 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 25. maddesi gereğince durdurulması uygun görülmüştür[2]”. Bakanlık tarafından verilen bu kararın biri devletin egemenliği, diğeri de temel hak ve özgürlükler açısından olmak üzere, iki bakımdan incelenmesi mümkündür.
I. BAKANLIK KARARININ UYGULANABİLİRLİĞİ VE BU DURUMUN DEVLETİN EGEMENLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ
Parg. 3. Bakanlık kararının egemenlik kavramı bakımından incelenmesi, devlet otoritesiyle ilişkilendirilebilecek bir durumdur. Egemenlik, devletin teşekkülü ve devamı için gerekli olan en üstün otoritedir. Diğer bir ifadeyle egemenlik, bir siyasal birliğe devlet niteliği kazandıran özelliktir[3]. Egemenliğin en önemli özelliklerinden biri, devlete son ve kesin karar verme yetkisini tanımasıdır. Kuşkusuz bu durum, devlet otoritesini en üstün güç pozisyonuna sokmaktadır[4]. Son ve kesin karar verme, verilen kararın mutlak olması, başka bir deyişle her halükarda yerine getirilmesi anlamını taşımaktadır. Bunu da devlet, elindeki güç kullanma tekelini işleterek yerine getirir. Dolayısıyla, egemenlik bir anlamıyla kural koymak ve bunu uygulatmak gücünü de içinde barındırır. Aksi halde, devlet egemenliğinin sarsıldığını söylemek mümkündür.
Parg. 4. Buradan somut olaya dönülecek olursa, 23 Ekim’deki RTÜK kararının mutlak anlamda uygulanabilirliğinin olmadığını söylemek gerekir. Siyasi iktidar, radyo ve televizyonlara, Hakkâri’deki terör olayıyla ilgili yayın yasağı koyarak radyo ve televizyonlarda bu konuyla ilgili haberlerin yapılmasını engellemiştir. Ancak, halkın bu olaylarla ilgili bilgi almasını önleyememiştir. Ayrıca, resmi olmayan kaynaklara ulaşan halkın moral değerleri, daha olumsuz ve kimi zaman kasıtlı, yanlış bilgilerle daha fazla etkilenmiştir. Oysa, Bakanlığın bu yasağı koymaktaki amacı, olayla ilgili yanlış haberlerin yayılmasının bir şekilde önüne geçilmesinin sağlanmasıydı.
Parg. 5. Küreselleşen[5] dünyada bu kadar önemli bir habere ulaşılmasının engellenmesi mümkün değildir. Nitekim, yayın yasağının konduğu aynı gün, ülkemizde de uydu yayını ile izlenebilen birçok yabancı kanal, konuyla ilgili saatlerce yayın yapmışlar ve vatandaşlarımızın birçoğu bu yayınlara ulaşmıştır. Hatta, terör örgütüne ait olduğu bilinen ve ülkemizden de izlenmesi mümkün olan bir TV kanalı, boşluktan yararlanarak manipülasyonda bulunmuştur. Kaldı ki, günümüzde, sadece İnternetin varlığı bile, her hangi bir konuyu gizlemeye imkân bırakmamaktadır.
Parg. 6. Birçok alanda olduğu gibi, iletişim alanındaki küreselleşme, dünyayı daha küçük ve daha şeffaf bir hale getirmiş, yerkürenin her hangi bir coğrafyasındaki olayın çok kısa bir sürede dünyanın her tarafına yayılmasına imkân tanımıştır[6]. Böyle bir ortamda takınılan bu özgürlükleri kısıtlayıcı tavrı anlamak mümkün değildir. Bakanlık tarafından konan yayın yasağının amacına ulaşamayacağı belliydi. Zaten ulaşamamıştır. Uygulanma kabiliyeti bulunmayan böyle bir karar devletin otoritesini de sarsıcı nitelikte olmuştur. Çünkü, yasak müddetince, milyonlarca insan bu yasağı aşarak olayla ilgili haberlere ulaşmış ve bundan devlet otoritesi zarar görmüştür.
II. BAKANLIK KARARININ TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER BAKIMINDAN İNCELENMESİ VE DANIŞTAY’IN YAKLAŞIMI
Parg. 7. Bakanlık kararı hukuki açıdan değerlendirildiğinde, kararın açıkça sansür anlamına geldiği görülmektedir. Çünkü, özgür bilgi dolaşımını engelleyen her olgunun sansür olarak kabul edilmesi mümkündür. Başka bir deyişle, haberin kaynağına ulaşıldığı andan haberin alıcıya vardığı sürece kadar yapılan, idari, kanuni, yargısal her türlü bilgi sınırlaması sansürdür[7]. Bu açıdan bakıldığında Bakanlığın kararı sansür anlamına gelir. Zira elde edilen haberlerin izleyici ve dinleyiciye ulaştırılması engellenmiştir.
Parg. 8. 1982 Anayasanın 28. maddesinin ilk fıkrası “basın hürdür ve sansür edilemez.” ifadeleriyle sansürü açıkça yasaklamıştır. Anayasamızda bu maddede sadece “basın özgürlüğü”nden bahsedilmekte, radyo-televizyon özgürlüğünden açıkça söz edilmemektedir[8]. Ancak, bahsedilen bu anayasal düzenlemenin, radyo-televizyon özgürlüğü için de geçerli olduğunda hiç şüphe yoktur[9]. Dolayısıyla, sansür yasağı, radyo-televizyon özgürlüğünü de içermektedir.
Parg. 9. Türk Anayasa Hukuku’nda düzenlenen hak ve özgürlüğün “öz”ü kavramı, onun vazgeçilmez unsuru, müdahale edildiği takdirde söz konusu hak ve özgürlüğü kullanılmaz kılacak olan aslî çekirdeğidir[10]. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin her sınırlama, hakkın özüne yönelmiş olmakla birlikte, bu “öz”e dokunamaz[11]. Diğer bir deyişle, bu ilkeye göre, bir temel hak ve özgürlük sınırlandırılabilir, ancak, bu temel hak ve özgürlüğün sınırlandırılmamış “öz”ü daima kalmalı ve tamamı ortadan kaldırılmamalıdır[12].
Parg. 10. Herhangi bir olayla ilgili olarak tümüyle yayın yasağının konulması hakkın özüne dokunma anlamına gelir. Nitekim, Danıştay 13. Dairesi’nin kararında da bu duruma değinilmiştir. Kararda “Yayın durdurma kapsamına alınan ‘kamu düzenini ve halkın moral değerlerini olumsuz etkileyen, güvenlik güçlerine dönük zaaf imajı yayan, toplumsal psikolojiyi olumsuz etkileyen, radyo ve televizyon yayınlarının’ hangi tür yayınlar olduğunun açık ve somut şekilde ortaya konulmaması nedeniyle durdurmanın kapsam ve sınırlarının kararda belli edilmediği[13]” gerekçe gösterilerek kanuna aykırılık ortaya konmuştur. Kararda, hakkın özü kavramından açıkça bahsedilmese bile, yayının durdurulmasının “kapsam ve sınırlarının” belirlenmemiş olması ifadesini, “hakkın özünü” ihlal etmek şeklinde yorumlamak mümkündür.
Parg. 11. Bakanlığın bu kararının Anayasanın temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde belirtilen ölçülük ilkesine de aykırılık teşkil ettiğini söylemek gerekir. Ölçülülük ilkesiyle, özgürlüğün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu anlamı doğmakta, özgürlüğün maksimum düzeyde değil, sınırlama sebebindeki amaca ulaşabilecek kadar, mümkün olduğunca minimum düzeyde, gerçekleştirilebileceği ortaya konmaktadır[14]. Bu ilkeyle, kitle iletişim özgürlüğüne ilişkin yapılacak sınırlamada başvurulan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını, bu aracın sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran içinde bulunmaması ifade edilmektedir[15].
Parg. 12. Elverişlilik ilkesi, alınan önlemle istenilen neticeye varılması, diğer bir ifadeyle, tedbirin ulaşılmak istenen amaç için uygun olması anlamına gelir[16]. Somut olayda, Bakanlık bu kararıyla “güvenlik güçlerinin moral değerlerinin yüksek tutulması, toplumsal psikolojinin olumsuz etkilenmemesi ve çocukların ruh sağlığının korunması”nı amaçlamaktadır. Daha önce de bahsettiğimiz gibi yayınların durdurulmasıyla, bu amacın gerçekleştirilmesi mümkün gözükmemektedir. Üstelik oluşan boşluk taraflı ve manipülatif yayınlarla doldurulmuştur. Terörün amaçlarından birinin de demokratik hak ve özgürlüklerin kullanımının kısıtlanmasının sağlanması olduğu göz önünde bulundurulunca, kararın yerinde olmadığı anlaşılır.
Parg. 13. Gereklilik İlkesi[17], sınırlamanın dayandığı amacın gerçekleştirilmesi için kitle iletişim özgürlüğü açısından en yumuşak[18] ve en uygun aracın seçilmesi gereğini ortaya koyar[19]. Diğer bir ifadeyle, gereklilik ilkesi, elde edilmek istenen amaca, aynı derecede elverişli birden çok araç arasından en az müdahalede bulunma olanağı tanıyanıyla ulaşmayı öngörür. Dolayısıyla, özgürlüğü daha az sınırlayıcı bir müdahale ile aynı veya daha iyi bir sonuca ulaşmak imkânı varsa, kullanılan aracın gereksiz olduğu söylenilebilir[20]. Somut olayda Bakanlık ve RTÜK doğrudan yayın durdurmak yerine, radyo ve televizyon kuruluşlarının ilgili yetkilileriyle olağanüstü bir toplantı yapıp sorumlu davranılması konusunda bir karar alınmasına ön ayak olsalardı daha uygun bir yol seçilmiş olurdu. Diğer bir ifadeyle radyo-televizyon kuruluşları arasında bir oto-kontrol mekanizmasının geliştirilmesi, hem kitle iletişim özgürlüğünün güvence altına alınmasını sağlayacak, hem de istenmeyen yayınların önüne geçilmiş olacaktı.
Parg. 14. Şu hususa da değinmek gerekiyor ki, birçok konuda Anayasada ve kanunlarda, yürütmenin temel hak ve özgürlüklere ilişkin geniş yetkilerle donatılmış olması, özgürlüklerin kullanılmasını etkisizleştirmektedir. Mevcut olaydaki sorun da bundan kaynaklanmaktadır. Böyle bir yetkinin yargı organlarına tanınması keyfi engellemelerin önüne geçilmesini sağlayacaktır.
SONUÇ
Parg. 15. Devlet Bakanlığı tarafından, 3984 Sayılı Yasanın “Yayınların Men Edilmesi” başlıklı 25. maddesine dayanılarak, 21 Ekim 2007 tarihinde Hakkâri’nin Dağlıca bölgesinde meydana gelen terörist saldırılarla ilgili radyo ve televizyon yayınlarının durdurulmasına ilişkin karar, hukuki olmaktan ziyade diğer kaygılarla verilmiş ve bu kararla anayasal sitemin çizdiği meşru sınırların dışına çıkılmıştır.
Parg. 16. Küreselleşen medyada bu tip yayın yasaklarının bir anlam ifade etmediğinin altını çizmek gerekir. Basın ve radyo-televizyonlara getirilecek yayın yasağı, İnternet vasıtasıyla çok kolay ve süratli bir şekilde delinebilmektedir. Ülkemizde İnternet kullanımının yaygınlığı unutulmamalıdır. Yayınların yasaklanması yerine, yayıncıların daha sorumlu hareket etmelerini sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi tercih edilmelidir. Bu şekilde, kamuoyunun yanlış yönlendirilmesinin ve devlet otoritesinin gereksiz yere sarsılmasının önüne geçilmiş olacaktır.
Parg. 17. Ayrıca herhangi bir olayla ilgili olarak tümüyle bir yayın yasağının getirilmesi, kitle iletişim özgürlüğünün özüne dokunma ve ölçülülük ilkesinin ihlali anlamına gelir. Bu da kuşkusuz apaçık bir sansürdür. Anayasamızın ilgili maddesi sansürü açıkça yasaklamaktadır.
* Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Araştırma Görevlisi.
[1] Hukuk devletiyle ilgili olarak bkz: Gören, Zafer, Anayasa Hukuku, Seçkin, Ankara 2006, s.135 vd.; Kaboğlu, İbrahim, Anayasa Hukuku Dersleri Genel Esaslar, Legal Yayınları, Gözden Geçirilmiş 3. Baskı, İstanbul 2006, s. 381–388; Sabuncu, Yavuz, Anayasaya Giriş, İmaj Yayınevi, 13. Bası, Ankara 2007, s. 83 vd.; Erdoğan, Mustafa, Anayasa Hukuku, Orion, Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara 2005, s. 178 vd.; Arslan, Zühtü, Anayasa Teorisi, Seçkin, Ankara 2005, s. 22-24.
[2] Bkz: http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=bd757fc6-6d72-4b5b-95f7-aac076142163 E.T. 26.10.2007.
[3] Hakyemez, Yusuf Şevki, Egemenlik Kavramı ve Tarihsel Gelişimi, in “Küreselleşme ve Türkiye”, (Editör: Cevat Okutan), Seçkin, Ankara 2007, s. 51.
[4] Hakyemez, age., s. 52.
[5] Küreselleşme, bir olayın veya metanın dünyanın her yerine ya da pek çok bölgesine yayılmasını işaret eder. Ayrıca, bu kavram, coğrafi bir birim olarak dünyanın tümünün birleşmesini, yani global bir topluma ve global bir kültüre sahip olma durumuna gelmesini ifade eder. Bkz: Bulut, Nihat, Ekonomik İktidar Siyasal İktidar İlişkisi, Seçkin, Ankara 2003, s. 111.
[6] Keane, John, Medya ve Demokrasi, (çev: Haluk Şahin), Ayrıntı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 1999, s. 131-132.
[7] Özek, Çetin, “Kitlesel İletişim Özgürlükleri”, İnsan Hakları, YKY, İstanbul 2000, s. 165; Gedik, Ömer, 1982 Anayasası ve Türk Yargı Kararları Çerçevesinde Kitle İletişim Özgürlüğü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2007, s. 80.
[8] 1949 tarihli Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası hariç diğer ülke anayasaları da bu özgürlükten açıkca bahsetmemiştir. Bkz: İçel, Kayıhan/ Ünver, Yener, Kitle Haberleşme Hukuku, Beta Yayınları, 6. Baskı, İstanbul 2005, s. 34.
[9] Gedik, age., s. 83.
[10] Özbudun, Ergun, Türk Anayasa Hukuk, Yetkin Yayınları, Gözden Geçirilmiş 7. Baskı, Ankara 2002, s. 105; Atar, Yavuz, Türk Anayasa Hukuku, Mimoza Yayıncılık, Güncelleştirilmiş 4. Baskı, Konya 2007, s. 126.
[11] Örücü, Esin, “1961 Anayasası ve Anaysa Mahkemesine Göre Hakkın Özü Kavramı ve Mülkiyet Hakkının Özü”, İÜHF Mecmuası, C. 41, S. 3-4, İstanbul 1976, s. 145.
[12] Gözler, Kemal, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Genişletilmiş ve Güncelleştirilmiş 4. Baskı, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa 2007, s. 141.
[13] http://www.haberler.com/danistay-yayin-yasagini-durdurdu-haberi/ , E.T. 26.10.2007.
[14] Yüzbaşıoğlu, Necmi, Anayasa Yargısında Anayasallık Bloku, İÜHF Yayınları, İstanbul 1993, s. 284.
[15] Özbudun, age., s. 104; Oğurlu, Yücel, Karşılaştırmalı İdare Hukukunda Ölçülülük İlkesi, Seçkin, Ankara 2002, s. 21; Atar, Yavuz, Türk Anayasa Hukuku, Mimoza Yayıncılık, Güncelleştirilmiş 4. Baskı, Konya 2007, s. 128; Gözler, Kemal, İdare Hukuku Cilt II, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa 2003, s. 511; Gözler, Kemal, Kanun Hükmünde Kararnamelerin Hukuki Rejimi, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa 2000, s. 193; Emin, Memiş, Anayasa Hukuku Notları (Türk Anayasa Gelişimleri Süreci: 1808-1998), İstanbul 1998, s. 193; Sabuncu, age., s. 66.
[16] Oğurlu, age., s. 36; Metin, Yüksel, Ölçülülük İlkesi (Karşılaştırmalı Bir Anayasa Hukuku İncelemesi), Seçkin, Ankara 2002, s. 26.
[17] Bu ilkeyi Gören, “Zorunluluk” şeklinde ifade etmektedir. Gören, age., s. 373.
[18] Sağlam, Fazıl, Temel Hakların Sınırlanması ve Özü, AÜSBF Yayınları, Ankara 1982, s. 115; Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, s. 144; Gören’e göre, “daha az külfet veren yani daha ılımlı olan bir araç varsa” o tercih edilmelidir. Bkz. Gören, age., s. 373.
[19] Yüzbaşıoğlu, age., s. 284.
[20] Metin, age., s. 30.