Son Güncelleme Tarihi 07.01.2008
 
OCAK 2007-SAYI 71

 

Makale:

 

 

BİR ASKERİ GÜÇ OLARAK AVRUBA BİRLİĞİ; İMKÂNLAR VE SORUNLAR

(Avrupa Güvenlik ve Savunma Konsepti Açısından Bir Parametre: Avrupa Ordusu)

 

                                                                                                    

                                                                                                     Şeyhmus Demir*

 

1. GİRİŞ: Avrupa’nın ‘Birlikte Savunulması’

Parg. 1.            Avrupa yüzyıllarca, sık sık yaşanan kanlı savaşlara sahne oldu. 1870-1945 yılları arasında Fransa ve Almanya üç kez savaştılar. Birçok insan yaşamını yitirdi. Sonunda Avrupalılar, barışın sürdürülebilmesinin ve güvenli, barışçıl bir ortamda birarada yaşayabilmenin tek yolunun, ülkelerinin ekonomik ve siyasi yönlerden işbirliği yapması olduğuna inandılar.

Parg. 2.            Böylece 1950 yılında, Fransız Dışişleri bakanı Robert Schuman tarafından Batı Avrupa ülkelerinin kömür ve demir sanayilerinin bütünleşmesi planlandı. Sonuç olarak 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) Belçika, Batı Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda'dan oluşan 6 üye ile kuruldu. Bu ülkelerdeki kömür ve çelik sanayi ile ilgili alınan kararlar, bağımsız ve devletlerüstü bir kuruma (Yüksek Otorite) devredildi[1]. Ancak Avrupa'da güvenliğin sağlanması konusundaki çabalar Birliği kuran ilk Antlaşma olan AKÇT'den daha eski bir geçmişe sahiptir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'da ortaya çıkan entegrasyon çalışmalarının temelinde güvenlik sorununa çözüm arayışları yatmaktadır. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Avrupa'da güvenlik alanında işbirliği çabalarına hız verilmiştir. Bu çabaların ilki olan Batı Avrupa Birliği'nin geçmişi, 17 Mart 1948 tarihinde İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg'un taraf olduğu Brüksel Antlaşması ile kurulan Batı Birliği ya da diğer ismiyle Brüksel Antlaşması Örgütü'ne kadar dayanır. 23 Ekim 1954 tarihinde imzalanan Paris Antlaşmaları ile Almanya ve İtalya Birliğe katılmış ve adı Batı Avrupa Birliği (BAB) olarak değiştirilmiştir.

Parg. 3.            İkinci Dünya Savaşı sonrası meydana gelen küresel düzeydeki olayların oluşturduğu yeni güç dengesinin ve beraberinde getirdiği farklı güvenlik anlayışının kıta Avrupa’sındaki yansımaları, 1940’lı yılların sonlarına kadar gitmektedir[2]. İkinci Dünya Savaşı’nın sona erişiyle birlikte birbirine taban tabana zıt olan iki ideoloji arasındaki çekişme, bloklaşmaları da beraberinde getirmiştir. Bu bloklaşmanın Batı kanadını oluşturan devletlerin Doğu’dan gelen Sovyet tehdidine[3] karşı ortak bir savunmayı öngören 24 Ağustos 1949 tarihli ‘North Atlantic Treaty Organization (NATO)’ denilen savunma paktı yürürlüğe girmiştir.

Parg. 4.            NATO’nun kuruluşu, Avrupa’da güvenlik kaygılarını, tamamen ortadan kaldırmamıştı. Avrupa’da, 24 Ekim 1950 tarihinde, Fransa Başbakanı Rene Pleven, Batı Almanya da dahil olmak üzere, Avrupalı ülkeleri askeri güçlerini uluslar üstü bir yapı içinde birleştirmeyi ve ortak ‘Avrupa Ordusu’ oluşturmayı öngören bir ‘Avrupa Savunma Topluluğu (AST)’ kurulması fikrini ortaya atmıştır[4].

Parg. 5.            Pleven planının ayrıntıları 15 Şubat 1951’de Paris’te NATO ülkeleri ile Almanya’nın katıldığı bir konferansta ele alınmış, görüşmeler neticesinde 1 Şubat 1952’de anlaşma taslağı oluşturulmuştur. Söz konusu taslakta, bir saldırı anında tarafların birbirine yardım garantisi, anlaşmaya taraf devletlerarasında ayrım yapılmaması, ortak komutanlık altında bir ordu kurulması yer almıştır. Ayrıca, katılan tarafların kara, deniz, hava kuvvetlerinin oluşturulacak Avrupa Savunma Topluluğu’na bağlı olması öngörülmüştür[5]. 27 Mayıs 1952’de anlaşma imzalanmasına rağmen, Fransız Parlamento’sunda onaylanmadığı için bu girişim, Avrupa gündeminden çıkmıştır[6]. Bu başarısız denemeden sonra savunma ve güvenlik konularını kapsayan anlamlı bir birlik için 1990’lı yılların gelmesi beklenecekti. O günün şartlarında savaşın karşıt taraflarının güvenlik ve dış politika alanlarında bir araya getirmek hiç kolay olmayacaktır. Bu nedenle ‘ortak dış politika’ kavramı Topluluk Antlaşmalarında 1993 yılına kadar kendine yer bulamamıştır[7].

Parg. 6.            Batı Avrupa’da İkinci Dünya Savası’nın ertesinde başlayan işbirliği hareketi, çeşitli aşamalardan geçerek içinde bulunduğumuz dönemde ekonomik ve parasal bütünleşme düzeyine ulaşştır[8]. Tarihsel süreç içerisinde Avrupa’da güvenlik kavramının oluşumuna bakıldığında BAB’ın önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir. NATO’nun 1949 yılında kuruluşuyla birlikte, Batı Bloğu içerisinde yer alan devletleri kapsaması başta Fransa olmak üzere Batı Avrupalı devletler arasında rahatsızlık yaratmış ve Avrupa’nın kendine özgü bir güvenlik ve savunma sisteminin oluşması için çalışmalarda bulunulmuştur. Bu noktada BAB, bu çalışmaların başlangıç noktasını teşkil etmektedir[9].

Parg. 7.            BAB[10]’ın kurulmasını Paris Antlaşması’nın temel hedefleri başlangıç itibariyle şunlardır:

1. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da ekonomik kalkınmayı sağlamak ve refah seviyesini yükseltmek,

2. Birlik üyelerine yöneltilecek herhangi bir saldırıda birlikte yardımda bulunmak,

3. Avrupa’nın bütünleşme sürecine katkıda bulunmak.[11]

Parg. 8.            1984’e kadar NATO ile uyumlu olduğu gözlenen BAB’ın, bu tarihten itibaren ayrı bir güvenlik kurumu olma amacıyla hareket ettiği dikkati çekmektedir. Özellikle 27 Ekim 1984 tarihli Roma Deklarasyonu’nda BAB’ın Avrupa’nın güvenliğinde daha aktif bir misyon üstlenmesi ve gerektiğinde Avrupa dışındaki kriz bölgeleriyle de muhatap olması gerektiği vurgulanmıştır[12].

2. 1990 Sonrası Avrupa’da Savunma ve Güvenlik

Parg. 9.            Soğuk savaş döneminde ABD'nin askeri gücüne olan gereksinim nedeniyle NATO'ya bağımlı kalan Avrupa güvenliği BAB'ın gelişmesine engel olmuş yani NATO BAB'ı ciddi anlamda gölgelemiş, Avrupa kendi savunma kurumlarını geliştirememiştir. Ancak soğuk savaşın ardından Avrupa'da Amerikan varlığının azalması tehlikesi Avrupalı liderleri kendi güvenlik ve savunma mimarilerini oluşturma konusunda girişimlerde bulunmaya sevketmiştir.       Soğuk Savaş Dönemi’ni NATO’nun şemsiyesi altında geçiren Avrupa ülkeleri için bu dönemin Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) oluşturma çalışmaları için hazırlık devresi olduğu göze çarpmaktadır.

Parg. 10.        Varşova Paktı’nın dağılmasından sonraki süre zarfında ortak güvenlik ve savunma politikalarına özel önem veren AB, kıta içerisindeki ekonomik gelişmelerde gösterdiği performansı ortak savunma politikalarında da sergileyerek genel bir başarının küresel ayağını oluşturma niyetindedir[13]. Nitekim Maastricht Antlaşması’yla Atlantik İttifakında Avrupa kanadının güçlendirilmesi savı yinelenirken, sonrasında bir araya gelen AB ülkelerinin liderleri, BAB’a Avrupa savunmasının güçlendirilmesi açısından daha fazla önem verilmesi gerektiğini vurgulamışlardır[14]. 10 Aralık 1991 tarihli BAB Deklarasyonunda ise BAB-NATO ilişkisi ortaya konmaya çalışılmış, buna göre BAB, NATO'ya alternatif bir örgüt olmayacak aksine NATO'nun Avrupa ayağını güçlendiren bir araç olacaktır.

Parg. 11.        AB’nin Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesi ve bünyesinde Güvenlik ve Savunma Politikası oluşturma süreci, Avrupa güvenliği sorununa ek olarak kabul edilebilir ve yeterli bir kurumsal karşılık verme sorununu da ortaya çıkarmıştır. Bu sorun aynı zamanda Avrupa Ordusu fikrinin tekrar ortaya çıkmasına neden olmuş ve Avrupa altyapısının hazır olmadığı bir konuda kendi içinde çıkmaza girmiştir. Çünkü Avrupa Ordusu fikri üyelere birtakım maddi yükümlülükler ve görevler yüklemektedir. Ama birleşik bir Avrupa Ordusu için tek sorun bu da değildir.

Parg. 12.        1990’lı yıllar boyunca ortak dış politika ve güvenlik politikalarını teorik boyuttan pratiğe dökme noktasında AB karar mekanizmaları eksikliklerini hızla giderme sürecine girmiştir. Avrupa Birliği özellikle güvenlik ve savunma alanındaki bağımsızlığına yönelik adımları 1993 yılından itibaren atmaya başlamıştır. BAB bu amaçla oluşturulan/yeniden düzenlenen kurum olmuş ve Avrupa Ordusu kurulması hedeflemiştir.

Parg. 13.        1997 yılındaki Amsterdam Antlaşmasıyla  Petersberg Görevleri’nin (insanî yardımlar ve kurtarma, barışı koruma, kriz yönetiminde müdahale ve barışı sağlama girişimleri[15]) Avrupa Birliği’nin ortak güvenlik ve savunma politikası kapsamında değerlendirilmesi, Avrupa’nın bürünmek istediği yeni kimliğine katkıda bulunmuştur. Ne var ki, 1990’lı yıllarda Balkanlarda meydana gelen karışıklıklar, AB’nin güvenlik ve savunma alanındaki açılımlarının işlevselliğini değerlendirme tahtası olmuştur. Gerek Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde Bosna Krizi, gerekse Kosova’daki kriz AB’nin NATO’dan bağımsız bir dış politika ve güvenlik stratejisi izleyemeyeceğini, bunun için zamanın erken olduğunu ortaya koymuştur[16].

Parg. 14.        Nisan 1999 NATO Washington Zirvesi’nde kararlaştırıldığı üzere, AGSK’nın NATO yeni stratejik konsepti kapsamında, Avrupa ayağını güçlendirebilecek bir şekilde yeniden etkin ve efektif bir şekilde Avrupa güvenliğinde önemli bir konum elde etmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu şekilde Avrupalılar kendi güvenlik ve savunmaları için daha büyük sorumluluklar üstlenebileceklerdi. Aynı zamanda 7-9 Aralık 2000 tarihleri arasında AB Nice Zirvesi’nde alınan karar gereğince AGSP’nin 2003 yılından itibaren Petersberg Görevlerini AB Antlaşmasında öngörüldüğü şekilde yerine getirebilecek bir yapılanma ve kurumsallaşma sürecine girmesi Avrupa güvenliği için önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir[17].

Parg. 15.        Halen onay aşamasında bulunan Avrupa Birliği Anayasasında dış politika ve güvenlik hayati önem taşıyan konuların arasında sayılmaktadır. Anayasada, ortak dış politika ve güvenlik politikası şemsiyesi altında yürütülen çalışmaların nihaî hedefinin ortak güvenlik politikası olduğu kayıt altına alınmıştır[18]. Bu hedef, Birliğin küresel anlamda ciddi bir aktör olarak yer almasıyla ilişkili olarak okunmalıdır[19]. Kısacası 1990’lı yıllar Avrupalılar için ekonomik ve sosyal alanda oluşturdukları işbirliği ve bütünleşmeyi savunma ve güvenlik alanında da gerçekleştirebilmek için hazırlıklar yaptığı/ kurumsal altyapılar hazırladığı yıllar olmuştur.

 

3. ‘Kimlik’ten ‘Politika’ya/ AGSK’den AGSP’ye

Parg. 16.        1990’ların ilk yarısında bir ‘Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği’nin oluşturulması, NATO kapsamında yapılan çalışmalarla kendini göstermeye başlamıştır. Ortak Dış Güvenlik ve Politika çerçevesinde AB’nin güvenlik kanadı haline dönüştürülecek olan BAB’ın, gerektiğinde NATO’nun kaynaklarını kullanacağı yeni bir yapılanma üzerinde durulmuştur. Bu yeni yapılanmanın kesinlikle NATO’ya rakip olmayacağı, tam tersine, BAB’ın üstleneceği işlevlerle, Atlantik İttifakının Avrupa ayağını güçlendireceği, sürekli vurgulanmıştır. Bu anlayışla, AGSK teriminin hiç bir zaman tek başına kullanılmamasına özen gösterilmiş ve hep, ‘NATO içindeki AGSK’den söz edilmiştir[20]. NATO ile BAB arasında sağlanması öngörülen bu işbirliği, NATO üyeleri tarafından desteklenmiştir. Ancak Avrupa güvenliğinin NATO şemsiyesi altında sağlanmaya devam edileceğinin de dikkatle altı çizilmiştir.

Parg. 17.        1998 yılına kadar, AGSK ile ilgili tartışmalar, Avrupa güvenliğinde NATO’yu esas alan ve Avrupa Birliğinin bu alanda atacağı adımların, NATO’nun Avrupa ayağını güçlendireceğini vurgulayan ana tema çerçevesinde sürdürülmüştür. Ancak 1998 yılındaki bazı gelişmeler, AGSK tartışmalarında önemli bir dönüm noktası olmuştur. İngiltere’nin Avrupa’nın savunma yeteneklerini geliştirebilmesinin, Avrupa Birliği çerçevesinde mümkün olacağı yönündeki yeni yaklaşımı doğrultusunda Fransa ile birlikte hareket etmesi, AGSK açısından yaşanacak dönüşümün itici gücü haline gelmiştir. Bu bağlamda Aralık 1998’de İngiltere ve Fransa hükümetlerinin St.Malo’da yaptıkları yıllık ikili zirve toplantısı sırasında, Avrupa’nın savunma yetenekleri ön plana çıkarılmıştır[21]. Zirve bildirisinde[22], Avrupa Birliği’nin uluslararası sahnedeki rolünü tam anlamıyla oynayabilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Birliğin, askeri bir güçle desteklenen özerk hareket kapasitesi olmasının gerekliliği vurgulanmıştır. İşte söz konusu askeri güç, Avrupalıların NATO’nun Avrupa ayağı çerçevesindeki güçlerinden seçilebileceği gibi, NATO dışında da oluşturulabilecektir. Avrupalıların kendi aralarında, ulusal ve çok-uluslu olanaklarını kullanarak oluşturacakları bir askeri güçten söz edilmesi, AGSK tartışmaları açısından önemli bir yenilik getirmiştir[23].

Parg. 18.        AB ülkeleri, 1998 yılından itibaren, ‘güvenlik ve savunma boyutu ile birleşmemiş bir AB’nin olamayacağı’ görüşünden hareketle; ‘Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK)’nin yerini AGSP’ye terketmesi ve bunun NATO’dan bağımsız olarak geliştirilmesi’ fikrini tartışmışlardır[24]. AB içinde artık daha ziyade bir ‘Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’ndan söz edilmeye başlanmıştır. Maastricht Anlaşması ile AB’nin ikinci sütunu haline getirilmiş olan ODGP’nin güvenlik ve savunma boyutundaki bu ortak politika arayışı, öncelikle AB ile ABD arasında çok ciddi sorunlara neden olmuştur. AB’nin gelecekte NATO dışında kendi kaynaklarını biraraya getirerek oluşturacağı askeri güçleri, AB karar mekanizmaları çerçevesinde alınacak kararlar doğrultusunda kullanabilecek olması hem ABD hem de AB üyesi olmayan NATO üyesi ülkeler için endişe kaynağı olmuştur[25].

Parg. 19.        1999 yılının Haziran ayında Köln’de, Aralık ayında ise Helsinki’de yapılan Avrupa Birliği Konseyi zirve toplantılarında[26] üzerinde ağırlıklı olarak durulan konulardan biri, ODGP’nin güvenlik ve savunma boyutu olmuştur. Söz konusu zirvelerin ardından dikkati çeken nokta, daha önceleri hep NATO içindeki Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliğinden söz edilirken, onun yerine artık bir ortak Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) hakkında açıklamalar yapılmasıdır. Gözlemlenen terim farklılığı, yani ‘kimlik’ten ’politika’ya geçiş, ortak güvenlik ve savunma konusunun sadece kavramsal düzeyde tartışılır olmaktan öte, uygulamaya da konulacağının habercisi olmuştur[27].

Parg. 20.        ABD, AB tarafından geliştirilmek istenen AGSP’ye karşı çıkmakta ve böyle bir oluşumun NATO’ya alternatif şekilde değil NATO içinde, NATO’nun Avrupa ayağını güçlendirecek biçimde, AGSK çerçevesinde gerçekleştirilmesi istenmiştir[28]. Bu bağlamda ABD’nin AGSP’ye karşı olmakla Avrupa’nın güvenliğinden tamamen soyutlanma endişesi taşıdığı söylenebilir. Son tahlilde NATO’dan bağımsız bir güvenlik kurgusu/kurumsallaşması gerçekleşmesi durumunda NATO’nun varlık nedenleri ortadan kalkacak/sorgulanacak ama hiç değilse zayıflayacak ve bu durum ABD’nin Avrupa’daki varlığını tehlikeye sokacaktır[29].

Parg. 21.        Öte yandan Avrupa Birliği de NATO’dan tamamen kopmayı düşünmemektedir. Bu, istese de askeri yeterlilikleri ve olanakları göz önüne alındığında pek mantıklı gözükmemektedir. Bu bağlamda Avrupa’nın NATO’yu Avrupa Ordusu için bir zemin olarak düşündüğü söylenebilir. Çünkü belirttiğimiz gibi silahlı ve operasyonel yönü güçlü bir organizasyon için Avrupa’nın olanak ve yeterlilikleri sınırlı seviyededir

Parg. 22.        AB, AGSP yapısı içinde Acil Müdahale Gücü’nün karar alma yapısını NATO’dan bağımsız tutmakta, ancak gerektiğinde NATO’nun istihbarat, haberleşme, lojistik olanaklarından yararlanmayı planlamaktadır. Bu yaklaşım AGSP ile NATO arasında veya ABD ile AB arasında Avrupa’nın güvenliğinin tesisi konusunda bir yol ayrımını işaret etmektedir.

Parg. 23.        Amerika’ya göre, ilke olarak, Avrupalıların güvenlik ve savunma alanında kendi ayakları üzerinde durabilme çabalarının desteklenmesi gerekmektedir. Ancak, bu çabaların NATO’nun ve buna bağlı olarak ABD’nin Avrupa’daki varlığının önemini azaltmamasına dikkat edilmelidir. Bir başka deyişle, AB, NATO’ya rakip bir yapılanma içine girer ve Avrupa’nın güvenliğini Amerika’dan bağımsız olarak sağlama iddiasında bulunursa, böyle bir yaklaşımı ABD’nin kabul etmesinin mümkün olmayacağı sürekli olarak belirtilmiştir. Hatta Avrupalıların, Avrupa güvenliğinde ABD’yi dışlayacak oluşumlara yeşil ışık yakmaları halinde, ABD’nin Avrupa’daki varlığını gözden geçirmek zorunda kalacağı ve bu süreçte Avrupa’dan tamamıyla çekilmeyi tercih edebileceği yolunda uyarılar da yapılmıştır[30]. Örneğin Dışişleri Bakan Yardımcısı Strobe Talbott 1999’da Londra’da yaptığı bir konuşmada AGSK’nin önce NATO içinden çıkan, daha sonra NATO dışından gelişen ve nihayet NATO’dan ayrı olarak ona rakip bir organizasyona dönüşmesini, ABD’nin istemediğini belirtmiştir[31].

Parg. 24.        Gürkaynak’a göre ABD, Avrupa’nın güvenliğinin NATO bünyesinde (AGSK biçiminde) şekillenmesini savunurken, NATO’nun genişlemesini desteklemekte böylece NATO’yu daha işlevsel kılmaya çalışmaktadır. Ancak buna rağmen AB NATO’dan daha hızlı genişlemekte ve bu durum da AB ile ABD -dolayısıyla NATO- arasında bir rekabet olduğu söylenebilir[32].

 

4. ‘Avrupa Ordusu’nun Barındırdığı Sorunlar ve ‘Temel Hedef 2010’

Parg. 25.        AB, AGSP’nin bir parametresi olarak Avrupa Ordusuna giden yolda bazı zorluklarla karşılaşmaktadır. Her şeyden önce etkili ve güvenilir bir AGSP’nin gelişimi, AB üyesi devletlerin askeri kapasitelerini arttırmalarına bağlıdır. Buna dönük olarak AB, Helsinki Zirvesi’nde Avrupa Savunma Sanayinin yeniden yapılandırılması çabalarının artırılmasını kararlaştırmıştır. Ancak savunma konusundaki yapılanma eksikliklerinin yanında AB üyesi devletlerin 1990’lı yılların başından itibaren kara kuvvetlerinde önemli sayıda personel indirimine gitmiş olmaları bu bağlamda çelişki ve sıkıntılar yaratmaktadır. Öte yandan Avrupalı karar verici siyasal iktidarların görüş birliğine varamaması ve Avrupa kamuoyunun bir Avrupa Ordusu noktasında gerekli finansman için gerekli olacak vergi artışına soğuk bakmasının yanında NATO’nun Avrupalı üyelerinin savunma harcamalarını 1990’larla birlikte önemli oranda kısması[33] Avrupa Ordusunun düşünsel bir etkinlikten pratiğe geçmesini zorlaştırmakta ama hiç değilse geciktirmektedir.

Parg. 26.        Maastricht Anlaşması ile AB’nin ortak politikaları arasına sokulan dış politika ve güvenlik konuları, uluslarüstü yönetim mekanizmalarının dışında bırakılmıştır. Dış politika ve güvenlik konuları ile ilgili karar alma sürecinde hükümetler arası konferanslar sistemi benimsenmiştir. Bu bağlamda, tek bir Avrupa dış ve güvenlik politikasından çok üye ülkeler arasında işbirliğine ve koordinasyona vurgu yapılmıştır. Bu durum, tek bir üye devletin ODGP kararlarının uygulanmasını engelleyebileceği anlamına gelmektedir. Öte yandan AGSP ile AB üyesi olmayan müttefiklerin AB politik karar alma ve askeri planlama ve operasyonlara katılımı ile ilgili tatmin edici bir çözüme ulaşılamamış olması Avrupa Ordusu oluşturulması yolunda sorunlu alanlardır. AB üyesi olmayan Avrupalı NATO müttefikleri AB operasyonlarına katılımlarında ve kriz yönetimi ile ilgili AB kararlarının oluşumunda etkin bir role sahip olmaları (bu noktada NATO üyesi ve büyük bir ordusu olan ancak AB üyesi olmayan Türkiye’yi hatırlamak da yarar vardır), NATO’nun AB için desteği anlamlı olacaktır. Böylece en güçlü imkanlarla en geniş koalisyon bir araya getirilmiş olacaktır.

Parg. 27.        Öte yandan Avrupa’nın üç devi olarak nitelenen Fransa, İngiltere ve Almanya arasındaki görüş ayrılıkları Avrupa’da oluşturulacak ortak bir savunma ve güvenlik kurgusunun nihai hedefi olacak ‘Avrupa Ordusu’ oluşturulması sürecine darbe vurma potansiyeline sahiptir. Fransa’nın ısrarla savunduğu özgün bir Avrupa güvenlik sistemine ilişkin olarak İngiltere, ABD’nin yer aldığı bir NATO’nun Avrupa güvenliğinde olmazsa olmaz denebilecek bir misyona sahip olduğunu düşünmektedir. AB içerisinde mevcut sorunların ortak güvenlik politikalarına olumsuz etkileri sonucunda  ‘Avrupa Ordusuna’ giden süreç baltalanmaktadır.

Parg. 28.        Avrupa Birleşik Devletleri fikrinin hararetli savunucusu Fransa’ya göre, Avrupa güvenlik ve savunma alanında ABD’ye bağımlı olmamalıdır. Son gelişen küresel olaylarla farklılaşan uluslararası konjonktür, eski müttefikler arasındaki görüş ayrılıklarını derinleştirmiştir. ABD’nin bu noktadaki güvenlik politikalarının oluşumuna destek vermeyişi, NATO sayesinde Avrupa güvenliğinde kazandığı avantajlı konumu kaybetmek istememesinden kaynaklanmaktadır[34].

Parg. 29.        Maastricht Antlaşması ile ilk olarak ortaya çıkan ODGP, özellikle Avrupa'da meydana gelen uluslararası çatışmalarda gösterdiği performans nedeniyle ciddi eleştirilere maruz kalmış ve çok geçmeden etkinliği sorgulanmaya başlanmıştır. Gerçekten de AB, eski Yugoslavya topraklarında ortaya çıkan çatışmalarda (Hırvatistan'ın Almanya tarafından tanınması, Yunanistan'ın Makedonya'yı isminden dolayı tanımaması, Bosna'da meydana gelen soykırıma göz yumması, Kosova'daki tutumu) ortak bir politika belirleyememiş, üye ülkeler geleneksel dış politikalarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Bu krizlerde AB hem dış politika hem de savunma politikalarında paramparça bir görüntü çizmiştir. Aynı durum Körfez Savaşı sırasında da ortaya çıkmıştır. Daha da artırılabilecek olan bu örnekler ODGP'de önemli değişiklikleri kaçınılmaz kılmıştır. Kısacası ulus devletlerin egemenlik alanlarındaki en kıskanç konuların başında gelen dış politika ve güvenlik politikalarını uyumlaştırmak, ortak, ulusüstü bir çatı altında toplamak ekonomik entegrasyon kadar kolay olmamaktadır. Sözü edilen eski Yugoslavya'daki kriz ancak NATO'nun açıkçası ABD'nin bölgeye müdahalesi sonucu durdurulabilmiştir. Soğuk savaşın bitiminden sonra dünyada süper güç olarak tek başına kalan ABD'nin baskıcı ve militarist çözüm önerilerinin karşısında alternatif dengeleyici politikalar üretmesi beklenen AB, ODGP'nin etkin olmayışı nedeniyle bu şansını önemli ölçüde yitirmiş bulunmaktadır[35].

Parg. 30.        Eski Yugoslavya'da meydana gelen olaylar karşısında Birliğin dış politika da olduğu gibi savunma politikaları konusunda da kendi bölgesi dahil etkisiz kalması ve sorunlara çözüm için NATO, BM gibi diğer uluslararası örgütlerin varlığına gereksinimini sürdürmesi, Maastricht Antlaşması ile yapılan düzenlemelerin yetersizliğini ortaya koymuştur.

Parg. 31.        Avrupalılar, Avrupa güvenliğinde daha fazla söz sahibi olmak istemektedir. Ancak askeri bir güç oluşturmak konusunda büyük sıkıntılar olmaktadır. Kağıt üzerinde her türlü plan ve projeleri tamamlamış gözükmektedir ancak bu plan ve projeleri uygulayacak icraat yapacak asker ve materyalleri ve her şeyden öte kararlılıkları bulunmamaktadır[36].

Parg. 32.        AGSP alanında Helsinki Zirvesi sonrasında ilerlemelerin yetersiz kalması üzerine Avrupa Birliği, Mayıs 2004’te özellikle Acil Müdahale Gücü’ne odaklanan Temel Hedef 2010 (Head Line Goal 2010) isimli yeni bir planı onaylamıştır.

Parg. 33.        Plan, 2010 yılına kadar AB’nin küresel çaptaki askeri müdahaleleri için silahlı gücün inşa edilmesini öngörmektedir. Bu görevi yerine getirecek birliklerin iki ayağı şu anda inşa edilmektedir. Birisi, Avrupa müdahale birlikleri, bu birliklere bağlı 60 bin kişilik güç ve diğeri ise “Battle Groups” adlı küçük savaş birlikleridir, her biri 1500 özel komandodan oluşan bu birlikler operasyon bölgesine öncü olarak gönderilecek ve müdahale birlikleri için yolu açacaktır[37].

Parg. 34.        Hedef 2010, özellikle AB’nin küresel bir aktör olduğunu vurgulaması bakımından önemlidir. Bunun yanı sıra hedeflenenler, AGSP alanında ciddi ilerlemeler anlamına gelmektedir. Hedeflenenlerden Savunma Ajansı, 2004 Sonbaharında çalışmalarına başlamıştır. Ayrıca, Temel Hedef 2010’da hedeflenenler, AGSP sürecinde temel eksikliklerden olan AGSP’nin askeri kapasitesinin arttırılması yönünde ciddi bir adım olduğu da açıktır. Nitekim 22 Kasım 2004 tarihinde, AB Savunma Bakanları, Battle Groups’ların kurulmasını kararlaştırmış ve ardından bu kararların yaşama geçirilme sürecini hızlandırmışlardır.

 

5. SONUÇ YERİNE: Geciken Avrupa Ordusu

Parg. 35.        Düşünsel temelleri çok gerilere giden AGSP konusunda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Ancak bu gelişmelere rağmen AGSP’nin işlerlik kazandırılması sonrasında ve Avrupa Güvenlik Stratejisi’nin kabul edilmesiyle, Balkanlarda bir dizi görev alınmasına rağmen, bu konuda tam olarak bir politik birliğe varılamamıştır. Bu bağlamda AGSP’nin gelecekte karşı karşıya olacağı en temel zorluk uygulamaya dönük politik iradeyle ilgili gözükmektedir.

Parg. 36.        Öte yandan reelpolitik açıdan düşünüldüğünde, kısa ve orta vadede Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikaları NATO’ya alternatif olacak kapasite ve yeterliliğe sahip değildir. Şüphesiz, ABD’nin bu rekabete izin vermesi de düşünülemez. NATO’dan bağımsız olarak oluşturulmak istenen Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisinde ABD’nin dışarıda tutulmak istenmesi, eski müttefikler arasındaki ilişkilerde farklı çıkar algılamalarını da ortaya çıkarmıştır.

Parg. 37.        Son genişlemelerle devasa bir boyut kazanan AB’nin ekonomik ve siyasi işbirliğinde gösterdiği başarıyı ortak güvenlik ve savunma politikalarında ne kadar gerçekleştirebileceği tam olarak bilinmemektedir. Birleşik Avrupa Devleti, özellikle Anayasa üzerinde Avrupalı ulusların hemfikir olmaması dolayısıyla Avrupa AGSP’nin bir sonucu olarak doğmasını dört gözle beklediği Avrupa Ordusu parametresini belirsizlik içine sokmaktadır. Öte yandan özellikle Balkanlardaki kötü tecrübelerden sonra AGSP’nin NATO’dan bağımsız bir askeri güç ya da popüler ifadeyle bir Avrupa Ordusu getirip getirmeyeceğini kağıt üzerindeki metinlerden çıkartmak zor. Buradaki zorluğun/belirsizliğin Avrupa Ordusunun pratikte sadece Avrupalı dinamikler tarafından değil dışardan da etkilenmesinin bir sonucu olduğu söylenebilir.

Parg. 38.        Avrupa Ordusu konusunda tüm bu netameli ve karamsarlık yaratan noktalara rağmen Avrupa’da Savunma ve Güvenlik kitabının yazarının da dediği gibi, “Avrupa ülkeleri gelecekte, bir “Avrupa Birleşik Devletleri” oluşturma konusunda kararlı iseler, bağımsız bir uluslararası aktör olarak sisteme dahil olabilmeleri için kendi savunma ve güvenliklerini yine kendilerinin sağlaması gerekmektedir.” Bunun için de kağıt üzerindeki kararlılıkların uygulamaya da yansıtılması gerekir.

 


KAYNAKÇA

ÇOMAK, H., “Avrupa’da Güvenlik Yapılanmasının Yeni Parametreleri ve Türkiye’nin Durumu”, Avrupa Araştırmaları Dergisi, Cilt 14, Sayı: 1, s. 98, 2006.

ERDOĞDU, H., Avrupa’nın Geleceğinde Türkiye’nin Önemi ve NATO İttifakı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, s. 25, 2004.

GÜRKAYNAK, M., Avrupa’da Savunma ve Güvenlik, Asil Yayın, Ankara, s. 164, 2004.

ÜLGER, İ. K.,  Avrupa Birliği’nde Siyasal Bütünleşme: Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikasının Oluşumu, Gündoğan Yayınları, İstanbul, s. 52-53, 2002.

AKLAR, Y., “Nato Riga Zirvesi: “Ne Nato’yla, Ne De Nato’suz””, Stratejik Analiz Dergisi, s. 62, Ocak 2007.

ÇAYHAN, B. E., “Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ve Türkiye”,  Akdeniz Üniv. İ.İ.B.F. Dergisi, s. 47, (3) 2002.

TUNÇSİPER, K. N., Uluslararası Sistem Açısından Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, s.138, 2006.

ÖZLEM, K., Avrupa’da Güvenlik Politikalarının Oluşum Süreci ve NATO-AB-Türkiye İlişkileri Açısından Analizi, <http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=699&kat=21>, (28/04/2007).

ÖZCAN, M., AB Ortak Dış ve Güvenlik Politikası,<http://www.turkishweekly.net/turkce /makale.php?id=18>, (21/05/2007).

K, H., <http://www.sinanoglu.net/modules.php?name=News&file=article&sid=106>, (09/04/2007).

WALLERSTEİN, I., Avrupa: Bir Dönüm Noktası, <http://www.binghamton.edu/fbc/67-tr.htm>, (09/04/2007).

<http://www.abofisi.metu.edu.tr/ab_tarihi.htm>, (21/05/2007).

<http://www.fco.gov.uk/news/newstext.asp?1795>, (15/04/2007).

<http://ue.eu.int/en/info/eurocouncil>, (15/04/2007).

 



*  Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Öğrencisi.

[1] <http://www.abofisi.metu.edu.tr/ab_tarihi.htm>, (21/05/2007).

[2] Kader ÖZLEM, Avrupa’da Güvenlik Politikalarının Oluşum Süreci ve NATO-AB-Türkiye İlişkileri Açısından Analizi,  <http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=699&kat=21>, (28/04/2007).

[3] Halil K, <http://www.sinanoglu.net/modules.php?name=News&file=article&sid=106>, (09/04/2007).

[4] Hikmet ERDOĞDU, Avrupa’nın Geleceğinde Türkiye’nin Önemi ve NATO İttifakı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, s. 25, 2004.

[5] İrfan Kaya ÜLGER,  Avrupa Birliği’nde Siyasal Bütünleşme: Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikasının Oluşumu, Gündoğan Yayınları, İstanbul, s. 52-53, 2002.

[6] Muharrem GÜRKAYNAK, Avrupa’da Savunma ve Güvenlik, Asil Yayın, Ankara, s. 164, 2004.

[7] Mehmet ÖZCAN, AB Ortak Dış ve Güvenlik Politikası, <http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=18>, (21/05/2007).

[8] Hasret ÇOMAK, “Avrupa’da Güvenlik Yapılanmasının Yeni Parametreleri ve Türkiye’nin Durumu”, Avrupa Araştırmaları Dergisi, Cilt 14, Sayı: 1, s. 98, 2006.

[9] ÖZLEM, a.g.m.

[10] Batı Avrupa Birliği’nin Paris Antlaşması ile 7 olan üye sayısı, 1990’da Portekiz ve İspanya’nın tam üyeliğiyle 9’a, 1995’te Yunanistan’la birlikte 10’a çıkmıştır. Diğer alt kategorileri ise şu şekildedir:

                Yardımcı üyeler: Norveç, Türkiye, İzlanda (Roma Toplantısı–1992) ,Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya (1999)  Gözlemci Üyeler: Danimarka, Finlandiya, İrlanda (Roma–1992), Avusturya, İsveç  (1995)Yardımcı Ortaklar: Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Letonya, Romanya, Slovakya (Kirchberg Toplantısı–1994), Slovenya (1996). Ayrıntılı bilgi için bkz. Engin İ. ERDEM, Batı Avrupa Birliği ve Avrupa Güvenliği, AB Özel, Avrasya Dosyası, Cilt:5, Sayı:4, s.200, alıntılayan Özlem, a.g.m.

[11] ÖZLEM, a.g.m.

[12] ÖZLEM, a.g.m.

[13] İbrahim S. CANBOLAT, “Kıbrıs, AB, ABD, Türkiye, Irak Hattında”, Diplomatik Eksen, s. 15, Nisan 2004.

[14] ÖZLEM, a.g.m.

[15] GÜRKAYNAK, a.g.e, s.196.

[16] ÖZLEM, a.g.m.

[17] ÇOMAK, a.g.m., s. 115.

[18] ÇOMAK, a.g.m., s. 98.

[19] Immanuel WALLERSTEİN, Avrupa: Bir Dönüm Noktası, <http://www.binghamton.edu/fbc/67-tr.htm>, (09/04/2007).

[20] B.Esra ÇAYHAN, “Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ve Türkiye”,  Akdeniz Üniv. İ.İ.B.F. Dergisi, s. 47, (3) 2002.

[21] ÇAYHAN, a.g.m., s. 48.

[22] <http://www.fco.gov.uk/news/newstext.asp?1795>, (15/04/2007).

[23] ÇAYHAN, a.g.m., s. 48-49.

[24] Yılmaz AKLAR, “Nato Riga Zirvesi: “Ne Nato’yla, Ne De Nato’suz””, Stratejik Analiz Dergisi, s. 62, Ocak 2007.

[25] ÇAYHAN, a.g.m., s. 51.

[26] <http://ue.eu.int/en/info/eurocouncil>, (15/04/2007).

[27] ÇAYHAN, a.g.m., s. 49.

[28] GÜRKAYNAK, a.g.e, s. 214.

[29] GÜRKAYNAK, a.g.e, s. 215.

[30] ÇAYHAN, a.g.m., s. 52.

[31] Kadriye Nilgün TUNÇSİPER, Uluslararası Sistem Açısından Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, s.138, 2006.

[32] GÜRKAYNAK, a.g.e., s. 215.

[33] GÜRKAYNAK, a.g.e, s. 234.

[34] ÖZLEM, a.g.y.

[35] ÖZCAN, a.g.y.

[36] AKLAR, a.g.m., s. 63.

[37] TUNÇSİPER, a.g.e., s. 118.